Beynelmilel oyalama taktiği

21 Şubat 2021 Pazar |

Efendim, Bulgaristan’da Türkçe yayın yapan radyo var mı?

Tabi ki var...

Devlet radyosunun Türkçe yayınları Bulgaristan’da yaşayanlar için kurulmadı. Türkçe yayın, radyonun diğer yabancı dil yayınlarından biri sadece ve yurtdışına yönelik yayın için varlığını sürdürüyor.  

 

Türkçe televizyon kanalı var mı?

Olmaz mı...

Devlet televizyonunda koskocaman 10 dakika haber tercümesi var.

 

Türkçe kitap basan yayınevi var mı?

Yok ama kitap basıyoruz. Geçende benim şair arkadaş cebinden ödeyerek 120 kitapçık bastırdı... Her yıl andığımız minik şehidimiz Türkan’ın hikayesini anlatan bir çocuk kitabımız yok tabi...


Çocuklar okulda Türkçe dersi görüyor mu?

Seçmeli var ama biz mecburi olsun istiyoruz. Ozamana kadar Türklerin yaşadığı bölgelerde onlarca dil kursu açacağız ama derneklerl bekliyoruz...

 

Var, var, var... 

Okutun beş çocuğumuza iki Türkçe şiir, kutlayalım Beynelmilel Ana Dili Günü'müzü.


Nahit Doğu

16:43 | 0 yorum |

Tuna'ya türkü söyleyin, mutlaka anlayacaktır!

19 Şubat 2021 Cuma |

 Av. İsmail Küçükkılınç / Yazar

Her milletin halk ezgileri vardır ancak türkülerin Türk Milleti için ifade ettiği mana zannımca çok daha başkadır. Aşkın, ayrılığın, acının, âhın, amanın ateş olup yaktığı türkülerde en az incelenen konulardan biri de -"gurbet" kadar bile ilgi görmeyen- göç/hicrettir. Tarihimizde göç/hicret, 93 Harbi ve Tuna ile özdeştir. Bir yeri yurt/vatan edinmek için göçen Türkler, bu harple birlikte yurt edindikleri yerlerden göçüyorlardı. Aslında bu bir hicret değildi çünkü hicret geri dönmek için, o ümidi muhafaza kaydıyla yapılan geçicilik vasfı bariz göçtü. Peygamberimiz, Mekke'ye dönmek kaydıyla Medine'ye hicret ediyordu. Biz Müslüman Türkler, İslam'ın bu hükmünü maalesef yanlış anlamış, nice kanlar pahasına İslam yurdu kıldığımız beldeleri hicret mazeretine sığınarak çok kolayca terk etmişiz.

Kaybedilince değil terk edilince...

"Kaybetmek" bir muharebede mağlubiyeti ve onu müteakip bir muahedeyle hükümranlık haklarından vazgeçmeyi ifade eder; yani orduyla ve devletle ilgilidir ancak "terk etmek" insan unsuruyla alakalıdır ve bir yer esasen "kaybedilince" değil "terk edilince" vatanlıktan çıkar. Tuna, şayet bugün vatan değilse 93 Harbi kaybedildiği için değil, beldeler terk edildiği içindir. Hicret doğru anlaşılmadığı, öğretilmediği için hemen herkes en hafif bir zorlukta hicreti kendisine hak görmüştür. Hicretin "geri dönüş için yapılan geçici bir göç" olduğu bilinip içselleştirilseydi hem bu kadar hevesli olunmaz hem de çaresiz kalıp göç edilse bile bu denli idraksiz, hissiz olunmazdı. Biz kolay göçe ve zorunlu göçün de hicret ruhundan yoksun şekline karşıyız. Bir diğer yanlış anladığımız İslamî ilke de "Darü'l-İslam"dı. Bu mefhum 19. yüzyılda İslamcılığın tesiriyle tashihe çalışılmış ancak Darü'l-İslam'ı "behemehâl halifenin toprağında yaşamak" olarak anlayan ahali, mesela zulüm yokken Boşnaklar, ayrıca İsmail Gaspıralı gibi ferasetli Müslüman bir münevverin ikazlarına rağmen de Kırım Tatar-Türkleri göçe devam ediyordu.

Osmanlı'nın hem can damarı hem de en yoğun etnik Türk nüfusunun yaşadığı bölge olan Tuna'nın kaybıyla devletin geleceği de tehlikedeydi. İdarede çok sayıda Tunalı görmek mümkündü. Mesela Serasker Çırpanlı Abdülkerim Paşa, meşhur Midhat ve Ahmed Cevdet Paşalar aynı kabinede yer alıyorlardı. Hâsılı Tuna nasıl 93 Harbi sebebiyle göç ile özdeş hale gelmişse aynı şekilde türkü hele de uzun hava ile de özdeş hale gelmeliydi ancak gariptir, 93 Harbi'nin Tuna ayarında olmayan başka bir mağduru Erzurum da olmasa 93 Harbi ile türkü arasında bir bağ kurmak bile zorlaşacaktı.

Rumeli'nin en dindar unsuru

Dar manada Tunalılar şeklinde ifade ettiğimiz Bulgaristanlı Türkler, seküler/laik Kırcaalili Ertuğrul Özkök, suikastçı-katil biri olan İsmail Hakkı Tekçe, Ankara İlahiyat Fakültesi Dergisi'nde ufuk açıcı makaleleri olan Osman Keskioğlu ama onun tam zıddı bir dinî bakışaçısına sahip Ahmet Davutoğlu ve onunla hemen aynı çizgide yer alan Süleyman Hilmi Tunahan örneklerinde de görüldüğü gibi farklı telakkilere sahip insanlardır. Bu bakımdan "suyun öte yakası" tesmiyesiyle tahfif hatta itham imaları yaralayıcıdır. Muhafazakâr-mütedeyyin camianın kanaatinin aksine Rumeli'nin en dindar unsuru Tuna Müslümanlarıydı. Abdülaziz'in hal'ine ve devamında I.Meşrutiyet'in ilanına yol açan süreçte mühim bir hadise olan Suhte İsyanı'ndaki medreseli talebelerin kahir ekseriyeti Tunalıydı.

Bulgar muhaciri yanlış ifade

Bazen galat olarak Bulgar muhaciri/Türkü de denilmektedir oysa hiçbir muhacir kökünün Bulgar olduğunu söylüyor değildir. Her ne kadar Bulgar eski bir Türk kavmi ve ismi, el'an da Kazan Tatarları arasında revaç bulma istidadını haizse de Bulgaristan'da artık Slav ya da Slavlaşmış, Türk düşmanı ve Ortodoks bir milleti ifade etmektedir.

Trakya, Marmara ve Ege'de varlığı tartışmasız olan Bulgaristan muhaciri Türkler 1960'lara kadar da birçok yerde hatırı sayılır bir ağırlığı haizdi. Muhtelif yıllık, albüm ve biyografi çalışmalarıyla pek çok hatıratta da çokça yer alırdı.

Çok özet ve sınırlı bir liste vermek gerekirse;

Meşhur hekim, tıp tarihçisi, ressam ve müzehhip Süheyl Ünver'in babası Tırnova muhaciridir. Meşhur mimar ve masonlardan Orhan Alsaç baba tarafından Sofyalıdır. Suyu Arayan Adam adlı hatırat-otobiyografik eseri her kütüphanede bulunması şart olan Şevket Süreyya Aydemir de bir Bulgaristan Türk'üdür. Bir vakıf üniversitesinin kurucusu olan Fahamettin Akıngüç'ün annesinin babası 93 Harbinde Bulgaristan'dan, Semih Balcıoğlu'nun annesi de 1890'larda Burgaz'dan göç etmiştir. Nezih Uzel baba tarafından Şumnulu, ana tarafındansa Filibelidir. Sakarya eski belediye reisi Murat Bey Bulgaristanlıdır ve Talat Paşa'nın yakınıdır. Halit Kıvanç'ın annesi Bulgaristan'da doğmuş. Coşkun Kırca baba tarafından Filibeli, anne tarafından Selaniklidir; babası Şişli Terakki'nin müdürü Haşmet Kırca'nın talebesi, daha çok Aydın Yalçın'ın eşi ve Forum Dergisi ile anılan Nilüfer Yalçın da bir Bulgaristan Türk'üdür. Çetin Altan'ın hem baba hem de anne tarafı Tuna muhaciridir. Sina Akşin 93 Tuna muhaciri ve ulema ailesine mensup biri. Türker Acaroğlu hiç olmazsa üretkenliği sebebiyle birçoğumuzun bilmesi gereken bir Bulgaristan Türk'üdür. Refi' Cevat Ulunay'ın Dağlar Kralı Balçıklı Edhem romanının kahramanı Edhem 93 Muhaciri an-asıl Çırpanlı biridir. Sulh üzerine memleketine dönmüş, ancak harman döven bir Bulgarın dinine küfretmesi üzerine onu öldürmüş, dağa çıkmış ve nihayet Türkiye'ye geçmiştir. Pendik'te eşkıyalığa başlamıştır. Romanda Şile-Kartal-Pendik-Gebze-Yalova hattındaki eşkıyalık hadiseleri çok başarılı şekilde yansıtılmıştır. Bilhassa Türk eşkıyaların mevcudiyeti Rum şakilerin tasallut ve tecavüzünden bizar olan Müslüman ahali için bir teminat halini almıştır. Rumlar Patrikhaneyi devreye sokarak yaygara koparabilmekte ancak Müslüman ahali sahipsizlikten heder olmaktadır. Bu sebeple tüm köyler, değirmenler, çiftlikler ve ağıllar Balçıklı Edhem'i siyanet etmektedir.

İnönü'nün annesi

Balkan Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri (Alay ve Daha Üst Birlik Komutanları), Birinci Dünya Savaşı'na Katılan Alay ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri unvanlı biyografi eserlerine bakıldığında: Balkan/I.Dünya Harbi'ne iştirak eden Arif Paşa ve Miralay Abbas Hilmi Yanbolu; Hüsamettin Karaoyvat Paşa, Yarbay Ömer Fehmi, Kurmay Yarbay Mehmed Sabri, Albay Hafız Cevdet Bilge Şumnu; Medine Müdafii Fahreddin Paşa, Ahmet Nuri Diriker Paşa Rusçuk, Miralay Hasan Saadettin Rusçuk; Binbaşı Mehmed Ali Bey, Yarbay Ali Şükrü Vidin; Yarbay Hüseyin, Yarbay Yahya Nafiz, Hasan Kıpçak (Paşa) Varna; Yarbay Mehmed Remzi Çırpan; Yarbay Ali Rıza, Mehmet Fehmi Tınaztepe Paşa Sofya; Miralay Ali Rıza İslimiye, Binbaşı Ahmet Bey Plevne, Yarbay Ali Kadri Bey Cuma-i Bâlâ, Binbaşı Mustafa Nuri Lofça, Mehmed Vehbi Kıpçak Paşa Servi; Yarbay Mehmet Ali Bey, Albay Osman Arif Kızanlık; Albay İsmail Hakkı Mete Tırnova, Miralay Şerif Bey Tatarpazarı, Mehmet Hayri Tarhan Paşa Tırnovacık, Korvet kaptanı Mehmet Cemil Hasköy, Deniz Yüzbaşı Refet Bey Lofça; Mehmed Rıza Paşa, Kurmay Yarbay Süleyman İlhami, Yarbay Rıfat, Yarbay Hüseyin Nuri, Mehmed Ali Paşa, Binbaşı Behçet, Orgeneral Kemal Yaşinkılıç ve Mütareke'de 2.Ordu Kumandanı olarak işgal kuvvetlerine karşı rütbesinin ve makamının haysiyetini müdafaa eden Nihat Anılmış Paşa (1913'te Pınarhisar muharebelerinde yaralanıp Bulgarlara esir olmuştur) Filibe'de doğmuştur.

İsmet İnönü'nün annesi Cevriye Hanım, Razgırat ulemasından Müderris Hasan Efendi'nin kızı, eşi Mevhibe Hanım ise Ziştovilidir.

Devlet adamı ve siyasetçilere baktığımızda; Münci-i millet ve memleket Talat Paşa Kırcaali, Bahaeddin Şakir[Paris'teyken en fazla Tuna ile yazışma yapmıştır], Celal Bayar Filibeli, Tunalı Hilmi Eski Cuma, Bolu mebusu Nuri Aksu Filibe, Eskişehir mebusu Ali Ulvi Bey Plevne, Saruhan-Manisa mebusu Yaşar Özey Ziştova, Urfa mebusu Mehmet Refet Topçuoğlu Hezargrat (Razgrat), meşhur mebuslardan Sami Çölgeçen Berkofça, Erzurum mebusu Ahmet Fikri Tüzer Şumnu, meşhur mebuslardan Hakkı Kılıçoğlu Niş, Bolu mebusu İsmail Hakkı Uzmay Şumnu[Afet İnan'ın babası olan Uzmay'ın bazı kayıtlarda Selanik doğumlu olduğu da yazılıdır], Elazığ mebusu Fuat Ziya Çiyiltepe Sofya, Kayseri mebusu Süleyman Demirezen Rusçuk, Muş mebusu Ahmed Şevki Çiloğlu Eski Zağra, Milli Müdafaa Vekilliği de yapan Ali Rıza Artunkal Paşa Filibe, Tokat mebusu Hasip Aytuna Vidin, Edirne Mebusu Mahmut N. Gündüzalp Tutrakan, meşhur subay ve Hatay mebusu Eyüp Durukan Eski Zağra, Atina büyükelçisi İstanbul Mebusu Enis Akaygen Filibe, Edirne mebusu Hasan Osma Lofça, Kastamonu mebusu Hayri Tosunoğlu Ziştovi, Bursa Mebusu Ali Ferruh Yücel Eskicuma, Bursa mebusu Baha Cema Zağra Eskizağra, İstanbul mebusu Hüsamettin Giray Bulgaristan[neresi olduğu yazılı değil], Eski Genelkurmay Başkanlarından Yozgat mebusu İsmail Hakkı Tunaboylu Rahova, Adalet Partisi kurucularından emekli Kurmay Albay İzmir mebusu Hasan Şinasi Osma Vidin, Kırklareli milletvekili Feyzullah Çarıkçı Bulgaristan[bölge belirtilmemiş], Manisa mebusu Ahmet Balkan Filibe, Tekirdağ mebusu Ali Rıfkı Atasever Eskicuma, Ankara Belediye Başkanlarından Ali Dinçer Razgrad doğumludur. Ayrıca pek çok okul, müessese ve kurulun albüm ve yıllıklarında da benzer şeye tesadüf edilmektedir. Yazıyı isme boğmamak için bunları yazmaktan sarf-ı nazar ediyoruz.

Cihanı titretenler

Malumdur ki güreş bir ata sporudur ve Tuna Türklerinin nişanesidir. Güreşçilerin hemen hepsi de dindardır. Her ne kadar Kara Ahmed yolunu şaşırmışsa da güreşçiler içkiye elini sürmez, namazdan geri kalmazlardı (Orhan Koloğlu, Türk Güreşi Dünya Minderlerini Titreten Müthiş Türkler, s.195). Prens Abbas Halim Paşa'nın hamiliğini yaptığı Kara Ahmed (Mezartaşında "Liva-yı Rusçuğun Razgrad kazası/Umur Köydür ânın asıl mekanı" yazılıdır), Prens Said Halim Paşa'nın hamiliğini yaptığı Razgradlı Hergeleci İbrahim Pehlivan, İsmail Habib Sevük'ün verdiği bilgiye Müsteşrik Kowalski'nin İslam Ansiklopedisi'nde "son nesle kadar sadece Türklerle meskun olan mıntıka" dediği Deliormanlı Koca Yusuf (İsmail Habib Sevük, Türk Güreşi-Garp Âlemindeki Kasırga, s.78), Deliorman'dan hicret edip Balıkesir'in Kurtdere köyüne yerleştiği için (M.Sami Karayel, En Meşhur Türk Pehlivanları, Haz. OğuzhanMurat Öztürk, s.94) Kurtdereli olarak (Murat Sertoğlu, Deliorman'daki köyün adının da Kurtdere olduğunu yazıyor, Rumeli Türk Pehlivanları, s.10) ün salan (Molla) Mehmed Pehlivan (çok istemesine rağmen Hacc'a gitmek nasip olmamış, oda kıspetini ve kurbanlığını Balıkesirli Hacı Kara Mehmed vasıtasıyla Kâbe'ye yollamıştır, Sevük, s.288) , yine Edirneli bilinmesine rağmen Deliorman'dan hicret eden Cihan Şampiyonu Adalı Halil, Lofçalı Pomak Kavasoğlu İbrahim Pehlivan, Lofçalı Pomak Kara İbo, Plevneli Pomak Aliço (Atıf Kahraman'ın aksine Murat Sertoğlu Deliorman'ın Bahçe köyünden olduğunu yazıyor s.16), Silistreli Makarnacı Halil Hüseyin Pehlivan, Filibeli Hanoçoğlu Halil Pehlivan, Şumnulu Kel İsmail, Şumnulu Küçük Yusuf, Şumnulu Mestan, Şumnulu Helvacı Halil, Şumnulu Kara Osman, Gönen'e yerleşen Şumnulu Koç Mehmed (Hac farizasını yerine getiren pehlivanlardandır), Bursa Yenişehri'ne yerleşen Şumnulu Rüstem, Şumnulu Çakır Ahmed, Şumnulu Filiz Nurullah, Pomak Kerim, Tırnovalı Tamburacı Osman Pehlivan, (Bkz. Atıf Kahraman, Osmanlı Devleti'nde Spor, s.135-175).

'Yıldızdağı işta da geldim'

Kudret-i kalemiyeye malik biri olamadığım için Rumeli/Tuna aşkımı ifade edeceğim yegâne vasıta türkülerdir. Ahdim vardı, evvela Üsküp'te Şardağı'na veya yüksek bir yere çıkacak "Yıldızdağı işta da geldim yanına" türküsünü, Filibe'de de Tuna türküleri söyleyecektim. Bunu birkaç defa yaptım. Pek çok Rumeli şehri okuduğum türkülere cevap vermedi, belki bana hak da vermedi. Ancak inanıyorum ki meramımı anladılar: "Sizi kaybettik, terk ettik ancak sizi hiç unutmayanlar var. Zihnimden geçenleri bağırarak söyleyemem, maslahat belası var ama yüreğinizin rikkati bu türkülerde fethin, beş asrın, camilerin, kabirlerin, ezanların, şiirlerin, türkülerin, şehitlerin, göçlerin hatrının ve acısının var olduğuna bigâne değildir. Belki son nefese, kıyamete kadar söylenemeyecek ama hep diri tutulacak, bir an bile unutulmayacak bir aşkın, acının, hasretin türkü söylemekten daha naif bir ifade şekli var mıdır? Bunu bilin yeter".

avkucukkilinc@hotmail.com

www.star.com.tr

20:19 | 0 yorum |

Üniversite okumak hiç bu kadar kolay olmamıştı

20 Ocak 2021 Çarşamba |

Erdoğan Doğu


 Ailelerin en büyük gider kalemlerinden biri şüphesiz eğitimdir.

Bu dünyanın her yerinde böyledir aslında.

Özellikle üniversite okuyan çocuklarımız özelinde bu konuya bakarsak, giderlerin katlandığı bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. Ama sizlere Türkiye Bursları adlı bir projenin sunduğu fırsatlardan bahsetmek istiyorum .

Türkiye dışında yaşayıp bu yazıyı okuyan, üniversite hayali kuran genç kardeşlerimden bir isteğim olacak. Gözlerinizi kapatıp, aşağıda yazacağım tabloyu hayal edebilir misiniz?

Türkiye’de bir üniversiteye başvuruyorsunuz ve kabul ediliyorsunuz.

Uçak biletiniz, okulunuz tarafından alınıyor.

Kalacağınız yurt ayarlanıyor ve yurt için bir ücret ödemeyeceksiniz.

Havalimanına geldiğinizde, sizi karşılayarak kalacağınız yurda kadar size eşlik eden görevliler var.

Evrak işlemleri ile uğraşmadan, tüm kayıt sürecinin zaten yapıldığını görüyorsunuz.

Yol, kayıt ve barınma ihtiyacınız karşılanmış. Sizin gibi farklı ülkelerden gelen birçok arkadaş ediniyorsunuz.

Tabi, bir de sosyal hayatınız olacak. Geldiğiniz şehri gezeceksiniz. Arkadaşlarınız ile şehirde vakit geçireceksiniz. Birçok etkinliklere katılacaksınız.

Tüm bunlar içinde, sizlere belirli bir oranda ihtiyaçlarınızı karşılamak için cep harçlığı veriliyor.

Her şeyin sonu olduğu gibi, üniversite eğitiminizde bitti diyelim. Memleketinize geri dönme vakti geldi. Yok merak etmeyin. Dönüş biletiniz de yine bu proje kapsamında sizin adınıza alınıyor.

Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı ( YTB )tarafından yürütülen bu proje, kültürel etkileşim, komşularımızla iyi geçinme ve dünya barışı anlamında oldukça anlamlı.

Dün akşam, Ajans Bulgaristan’ın canlı yayın konuğu olan YTB Başkan Yardımcısı Sayit Yusuf’un YTB’nin üstlendiği ve yürüttüğü ‘’TÜRKİYE BURSLARI’’ projesi hakkındaki açıklamaları sonucu bu bilgileri edinmiş oldum.

Bu köşemde özellikle hep Balkanları yazan bir kişi olarak; Bulgaristan’da, Yunanistan’da, Kuzey Makedonya’da, Romanya’da, Kosova’da yaşayan genç kardeşlerimin Türkiye’de bir üniversite okuyarak bu fırsatlardan yararlanmalarını dilerim. Lisans mezunu olarak, yüksek lisans ve doktora programları kapsamında da bu fırsatlardan yararlanabilirsiniz.

Detaylı bilgi için; www.turkiyeburslari.gov.tr internet sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Ben özellikle sizleri Bursa’ya davet edebilirim. Bir Balkan şehri olan Bursa’da hiç yabancılık çekmeyeceksiniz.


14:24 | 0 yorum |

Sadece talep etmek yetmiyor, çalışmak da gerek...

18 Ocak 2021 Pazartesi |


Erdoğan Doğu'nun sunduğu Balkanlardan Bir Ses programını zamanım oldukça memnuniyetle izlerim ve takdir ederim.

Dün akşamki canlı yayında STK temsilcileri gençlerimiz vardı vardı. Ana  konu Bulgaristan ve  4 Nisan Parlamento seçimleri idiTelefonumun şarjı bitene kadar izledim ve çok dikkatle dinledim..

Benim açımdan sonuç: Gençler, Bulgaristan'daki mevcut siyasi durumu pek fazla bilmiyor...

Sadece talep etmek, hak hukuk aramak yeterli olmadığını düşünüyorum..

Parlamentoda hangi öneriler sunuluyor, hangi partinin  desteği ile alınıyor veya red ediliyor...

Siyasilerin, Türk ve Müslümanlar hakkında tutumunu kim biliyor?

Bulgaristan meclisinde çoğunluğu Türklerden oluşan bir parti var - HÖH. Seçimler yaklaştığı zaman zaten  tüm  varolan diğer partilerin hücmuna uğruyor. Bakıyorum sizinde yaklaşımınız karşıt demeyeyim ama taraftarsız gibi görünmekte.

Kiminiz "Biz herkese açığız" diyorsunuz, öyle öyle de,  kendinize gelince durum değişiyor.  Birlik  diyorsunuz, hiç biriniz "biz Bulgaristan’da siyasi  durumu değerlendirelim, halktan yoğun destek almayacak ve barajı aşamayacak partilere oy veripte bölünmeyelim, BG Parlamentosunda güçlü olursak halkımıza faydalı kararlar alınır demediniz...

Herkese destek tohum gibi dağılmaktır, netice itibariyle son seçimlerde kaç milletvekilinden olduk ve neden  olduk diye analiz edelim ve şahsi alınganlıkları bir yana bırakalım denmesini bekliyordum doğrusu...

Hala da olmayan bir siyasi oluşumun temsilcisiyim diye söylüyorsunuz. Geçen dönemde güçlü destek bulmalarına rağmen barajı aşamadılar...

Size bir önerim var.. Gelin STK olarak halkın arasında bir araştırma yapın,  oturun yorumlayın ve ona göre kararlar alın.

Yoksa sizinki, davulun sesi uzaktan güzel duyulurmuş misali.

Buraya geldiğinizde size hizmet sunan kimler hiç düşündünüz mü?

Haklı haksız her defasında "HÖH ne yaptı ki" diyenlere sözüm.. Diğerleri HÖHten yedi de doydu mu? Onlar ne yaptı? Ne yapacaklarını umuyordunuz ki?

Gelelim şimdi gerçeklere. .

HÖHun sunduğu kanunları,  kimler tarafından destek alıp almadığını sizden kaç kişi biliyor veya ilgileniyorsunuz?

Gerek Türkçe ile ilgili, gerek sosyal sigorta ile ilgili...Seçim Kanununda HÖH ün talep etiği değişikleri daha nice teklifleri...

HÖH, Bulgaristan'ın yönetiminde yer almıyor,  milletvekili sayısı dengeyi değiştirecek durumda değil, sesimizi duyurmak ve  problemlerimizi çözmek için siyasi yollar arıyor ve yeri geldiğinde çözüm buluyor.

Peki soruyorum, AP milletvekili İlhan Küçük'ün Türkçe konusunu AP taşıdığını ve büyük adımlar attığını biliyor musunuz? Genç yöneticisiniz, Bulgaristan kökenlisiniz..., kaçınız İlhan Küçük'le herhangi bir konuyla ilgili bağlantı kurdu?

Oysa STK olarak nice projeler değerlendirebilirsiniz...

Posta yoluyla oy kullanmak istiyorsunuz. İstiyoruz, hem de çok.  Bu kanun değişikliği Parlamento da onaylanır mi demiyorsunuz. Sanki bu devletin amiri de memuru da Borisov değil de HÖH.

Her şey elimizde değil gençler,  burada yaşayanlar ve bu ateşte pişenler bizis, bu topraklarda Türk olmak zor ve daha da zorlaşmakta.

Sizi saygıyla selamlıyorum.

18:31 | 0 yorum |

Telegram’a hoş geldin, Putin’in selamı var

10 Ocak 2021 Pazar |

Nahit Doğu

Son günlerde cep telefonumda görüyorum... 

Telegram ve Sıgnal programlarına gelen tanıdıklarımın sayısı her gün çoğalıyor.

 

WhatsApp'ın yeni gizlilik sözleşmesine göre kullanıcıların bilgileri WhatsApp'ın sahibi olan Facebook ile paylaşılacağını duyurması üzerine başka mesajlaşma uygulamaları arayışı başladı çünkü.

 

En yaygın mesajlaşma uygulaması olan WhatsApp, yeni sözleşmeyi ve veri paylaşımı kurallarını 8 Şubat'a kadar kabul etmeyenlerin telefonlarından uygulamanın silineceği uyarısı yapıyor.

 

Toplum psikolojisi de başka uygulamalara kayıyor doğal olarak ancak internet üzerinde çalışan ve kişisel veri toplamayan program bulmak imkansız.

 

Kısaca söylemek gerekirse, dijital istihbarattan kaçmanız artık mümkün değil. Hangi uygulamayı kullandığınızın bir önemi de yok.

 

Dünyanın neresinde bulunduğunuzdan asılı olarak o bölgede ağırlıklı olarak WhatsApp, Telegram ya da diğer mesajlaşma uygulamaları daha çok kullanılır.  

O bölgede ağırlığın hangisinde olduğu tesadüfe dayalı bir durum değil tabi ki.

 

Örneğin Telegram, Kafkasya'da WhatsApp’tan daha çok kullanılır. Twıtter ise Bulgaristan’da Türkiye’de olduğu kadar yaygın değildir.

 

Hangisinin daha yaygın hale geleceğini rastlantıların belirlediğini düşünmüyorsunuz umarım.

Aynı şekilde WhatsApp yerine Telegram veya başka bir uygulama kullanarak verilerinizin depolanmadığını da sanmayın.

 

Eğer gizleyecek bilginiz varsa internete dokunduğu anda artık gizli değildir.


Telegram’dan mesaj bekliyorum, çünkü Putin'in kontrolünde.

21:15 | 0 yorum |

Bulgaristan’da Türklere ait STK var mı?

25 Ekim 2020 Pazar |

Nahit Doğu

Bulgaristan’da yaşayan Ermeni vatandaşlarımız, işgal altında olan Karabağ ihtilafında Ermenistan’ın yanında olduklarını maddi ve manevi destek vererek gösteriyorlar. Azerbaycan’ın Sofya Büyükelçiliği önünde Ermenistan bayraklarıyla gösteri bile yapabılıyorlar...  

Kısacası uluslararası hukuka göre Azerbaycan Türklerine ait toprakların işgalini destekliyorlar. Bulgaristan’da faaliyet gösteren ve Ermeni toplumuna ait onlarca STK aynı doğrultuda çalışmalarına devam ediyor.

Zamanında Bulgaristan’daki Türklerin isimleri zorla değiştirildiğinde Azerbaycan’a giden Bulgaristan folklor grubu Azerbaycan Türkleri tarafından ülkeden kovulmuştu. Kendilerinе şu sözler söylenmişti: Siz, bizim Türk kardeşlerimizin isimlerini silah zoruyla değiştirip buraya oynamaya mı geliyorsunuz..”

Bulgaristan’da Türklere ait STK var mı?

16:06 | 0 yorum |

Bratçet ve bratçetkalar, yöntemin yanlışsa...

7 Eylül 2020 Pazartesi |

Nahit Doğu


Şimdi bratçet ve bratçetkalar, neymiş... Büyükelçimiz Kırcaali ziyareti sırasında görüşmelerde taraflı davranmış.

Oturup Cumhurbaşkanımıza şikayet mektubu yazmış. Sonra da yazdıklarını sosyal şebekeye dolaşıma vermiş. Ancak sözlerinin altına imzasını atamamış. Ben eminim bunu yazan kardeşim veya kardeşlerimiz iyi niyetli ama her zaman söylüyorum - Yöntemin yanlışsa, niyetin ne olursa olsun, hep yanlış yere çıkarsın.

Ölüm korkusu olmadığı sürece anonım bir yazının arkasından gitmek, varsa bir davanız, o davaya saygısızlık ediyorsunuz demektir. Saklanarak ve sinsice yapılanlar pek onurluca da sayılmaz hani.


Kaldı ki, bir diplomatın birileriyle görüşmesi değil, görüşmemesi hata olur. Daha önce görüşmeyen olduysa hata budur...

Diplomaside görüşmek, fikrine katılıyorum ve destekliyorum anlamına gelmez. Daha çok seni çözmek istiyorum anlamına gelir...

Çözemediğin hiçbir şeyin karşısında ise duramazsın. Söylediğin sözlerin altını gerçek hayatta dolduramıyorsan, sadece karşı olmakla yol alman mümkün değil. Haklı bile olsan...  

14:30 | 0 yorum |

Bulgaristan’da Türkçe medya için Coni’ye form doldurmak

22 Haziran 2020 Pazartesi |

Nahit Doğu

İki gündür tanıdık tanımadık, bir internet sayfası göndererek, ABD’nin Bulgaristan’da medya için finansal destek sağlağladığını gösteren ilana bakmamı istiyor.

Baktım!

ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) Bulgaristan’da medya organlarına 200 bin dolar katkı yapıyormuş. İlanda başvuru formları ve istenilen diğer belgeler var.

İster istemez Soros Vakfı’nın sponsorluğunda çıkan Türkçe bir gazeteyi yönettiğim yılları hatırladım.

USAID’ın sayfasını gönderenlere ise şunu hatırlatmak isterim. Kaynak bulmak sandığınızdan daha kolay, zor olan doğru yerden gelmesi.

Türk azınlık medyası öksüz

28 Ağustos 2018

Yönetmenliğini yaptığım bir televizyon programının çekimleri için geçen hafta Batı Trakya’daydık. Programın konusu Batı Trakya Türk medyasıydı. 

Gümülcine’de Türklere ait gazete, dergi ve radyo sahiplerinin yanı sıra çalışanlarıyla görüştük.

Bir ülkede azınlık olan bir topluma ait medyanın ne tür problemlerle karşı karşıya kaldığını inceledik.

Yunanistan’daki Türklerin medya ile ilgili sorunları Bulgaristan’daki Türklerden hiç farklı değil. İki ülkede de ana sorun ayakta duramamak. Azınlığa ait bir medya kuruluşunun ekonomik sıkıntılar yüzünden ayakta duramaması iki ülkede yaşayan Türklerin ortak sorunu…

Aslında dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, hangi etnik azınlığa ait olursa olsun azınlık medyasının ana sıkıntısı hep aynı.

Ancak ne var ki güçlü ülkeler, başka bir ülkenin sınırları içinde yaşayan ve kendisine ait azınlığın medyasını ekonomik açıdan ayakta tutabilecek mekanizmaları çoktan geliştirmiş.’

21:12 | 0 yorum |

Amerika büyükelçisinin adı Mustafa olunca

17 Şubat 2020 Pazartesi |

Nahit Doğu

Aralarında Türkçe’nin de bulunduğu dokuz dil konuşan Mustafa, 1973 yılında Kuzey Irak’ın Erbil şehrinde Kürt ailede doğdu.

Geçen yılın Ekim ayında ABD’nin Sofya büyükelçisi görevine Hero Mustafa atandı.
Daha Bulgaristan’a gelmeden önce Mustafa, Bulgarca öğrenmeye başladı. 
Beş ayda Bulgarcayı neredeyse orta seviyeye getirdi ve hatta şiirler okumaya başladı. Son okuduğu Bulgarca şiirini de elçiliğin Facebook hesabından video olarak yayınladı.

 Son şiirinden önce Noel münasebetiyle börekler açtı. Geleneksel Bulgar kutlamalarına her defasında katıldı ve medyalara pozlar verdi.
 ‘Bulgaristan’ın binlerce yıllık tarihinden, folklorun sihrinden ve Bulgar ruhundan etkilendim’ dedi. Eminim 1 Mart günü de Marteniçka takacak ve fotoğrafını elçilik hesabından gösterecek.

  Amerika’nın Sofya sefiri Mustafa, başlıca görevi olan ülkesi ile görevli bulunduğu Bulgaristan arasında siyasi, askeri, ekonomik, toplumsal, kültürel vb. ilişkileri geliştirmeye çalıșıyor

Bunların yanı sıra şiirlerle, böreklerle de Bulgar kamuoyu üzerinde olumlu bir algı bırakmaya çalışıyor. Her diplomatın atması gereken adımları atıyor kısacası. Ancak şiirlere ve böreklere rağmen Bulgar kamuoyunda Mustafa’nın fazla sevildiği söylenemez. Ana akım medyada fazla göremezsiniz ama sosyal ağalarda yapılan yorumlardan durum tespiti yapabilirsiniz. 
Sakın Mustafa’nın ABD elçisi olmasından dolayı olumsuz yorumlara maruz kaldığını sanmayın. O da var ancak ana neden adının Mustafa olması.

 Bulgar toplumunda tarihten gelen önyargılar henüz atılabilmiş değil ve Müslüman olmayan bir ülkeden Mustafa adında büyükelçi gelmesi hoş karşılanamıyor.


 Aralarında Türkçe’nin de bulunduğu dokuz dil konuşan Mustafa, 1973 yılında Kuzey Irak’ın Erbil şehrinde Kürt ailede doğdu.

Çocuk yaşında iki yıl İran’da bir mülteci kampında yaşadı ve 1976 yılında ailesiyle ABD’ye göç etti. 

Bulgaristan'a hoşgeldiniz Büyükelçi Mustafa.

TÜM YAZILARI
13:04 | 0 yorum |

Karadayı, tekrar HÖH'ün başına getirilecek

16 Şubat 2020 Pazar |

 Nahit Doğu

  • Doğan, 2016 yılında olduğu gibi bugün dış etkilerin nüfuzuna girmeyecek genel başkana pek ihtiyaç duymasa da, ne olur ne olmaz diyerek artık denenmiş Karadayı’da israr edecek.

Hatırlamak gerekirse. 2015 yılının son ayında Lütvi Mestan, Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi (HÖH) genel başkan görevinden alındı. Ardından partiden de ihraç edildi. Sonraki süreci hepimiz biliyoruz. DOST partisi kuruldu. İlk seçimlere girdi ve 100 bin civarında oy aldı. Aldı almasına da verilen bu oylar Mestan’a değil, Türkiye’ye verildi.      
  Devamında parti içi çekişmeler başladı ve halihazırda seçmen nezdindeki etkisi sıfıra eşit. Halbuki insanlarımızın HÖH dışında seçeneği de olması gerektiğini savunanlardanım. Alternatifsizliğin gelişmeyi önlediği aşıkar.

 HÖH, Nisan 2016’da oybirliği ile Mustafa Karadayı’yı partinin genel başkanı olarak seçti. Karadayı’nın partinin başına getirilmesinde Ocak 2013 tarihinde Oktay Enimehmedov’un Ahmet Doğan’a karşı doğrulttuğu tabancanın üzerine atlamasının etkisi var diyorsanız yanılıyorsunuz.

Karadayı’nın, Mestan’dan sonra partinin başına getirilmesinde ana neden Smolian bölgesinden olması.
  Mestan’ın, düşürülen Rus uçağı ile ilgili Türkiye’yi destekleyen ve parlamentoda okuduğu deklarasyondan sonra partiden uzaklaştırıldığı bir ortamda Ahmet Doğan için en uygun kişi Karadayı oldu.
  HÖH ile Ankara arasında gerilen ilişkiler, Mestan’ın birkaç milletvekilini de yanına alarak yeni partiden sözetmesi, kuzeyde ve güneyde sıradan seçmenler Mestan’ı kişisel olarak desteklemese de Türkiye nedeniyle HÖH’e karşı tutum içine girmesi, Türkiye’nin Bulgaristan’daki büyükelçilik ve konsolosluk misyonları HÖH’e karşı tavır alması... Liste daha da uzatılabilir ancak bunlar yeterli.
  Böyle bir ortamda Ahmet Doğan, Mustafa Karadayı’dan başkasını partinin başına getiremezdi.
  Doğan’ın amacı, seçtiği parti genel başkanının dış etkilerin nüfuzuna girmeyecek bir konumda olması gerekiyordu. O an için bu kişi Karadayı’dan başkası olamazdı.
 
Önümüzdeki Nisan ayında HÖH, yeni genel başkanını seçmesi gerekiyor. 
Ne var ki, Karadayı’dan başkasının aday olması beklenmiyor. Partinin onursal başkanı Ahmet Doğan, daha yılbaşı toplantısında genel başkanlığa meraklı olanlara mesajını verdi. Doğan, Karadayı’nın ‘önemli bir buluş’ olduğunu ve partinin başında kalması gerektiğini söyledi.
Doğan’ın bu sözlerinden sonra partinin başına geçme merakını ortaya koyabilecek birisinin çıkması imkansız.

  Doğan, 2016 yılında olduğu gibi bugün dış etkilerin nüfuzuna girmeyecek genel başkana pek ihtiyaç duymasa da, ne olur ne olmaz diyerek artık denenmiş Karadayı’da israr edecek. Doğan, Nisan 2020’de HÖH’ün genel başkanlığına Karadayı’nın tekrar seçilmesini istiyor. O zamana kadar herhangi bir değişiklik olacağına ihtimal vermiyorum. 
Kim seçilirse seçilsin HÖH partisinde son sözü Ahmet Doğan'ın söylediğini de hatırlatmakta yarar var. 
22:24 | 0 yorum |

Yayınevi, kısa film ve Putin

15 Şubat 2020 Cumartesi |

Nahit Doğu


- Yayınevi neden kurulamıyor?

En son Episkop Konstantin Preslavski Üniversitesi öğretim üyesi Menent Şükrieva’nın hazırladığı Türkçe-Bulgarca ticari terimler sözlüğünü görünce tekrar düşündüm. Bulgaristan’daki Türk yazarların kitaplarını basan ve dağıtımını yapan neden bir yayınevi yok?.
Razgrad, Şumnu, Rusçuk, Kırcaali gibi önemli şehirlerimizde yılda onlarca Türkçe kitap basılıyor. Ancak hiçbirinden veya çok azından haberimiz oluyor.
 Şairlerimiz şiirlerini kendileri kitaplaştırıyor. Baskı ücretlerini ceplerinden ödüyor ya da çok nadir de olsa belediyeler karşılıyor matbaa masraflarını.
 Hayır, sorun baskı ücreti değil, yazarlarımızın kitapları ‘kendin yaz, kendin bas’ üsülü olunca söz konusu kitabın ulaştığı kitle de eş dost çevresinden öteye geçemiyor.  
Örneğin Kırcaali’de genç bir şairimizin basılan kitabından Rusçuk’taki insanımızın haberi dahi olmuyor. Haberi olmayınca da kitaba ulaşamıyor.  
Yeni kitabın basıldığını sosyal ağalarda görseniz bile temin edebileceğiniz bir kurum yok.
 Son yıllarda yerleşen bir şablon var. Aman efendim Bulgaristan’da  Türkçe okuyan öğrencilerin sayısı fena düşmüş... Bir dili yaşatmazsan o dilin okunmasını beklemek akıllıca olmasa gerek.

- Kisa film fikri tam yerinde

Sofya merkezli Kültürel Etkileşim Derneği’nde çocuklar için kısa film yarışması fikri kimden geldi bilmiyorum ama her kimse alnından öperim.  
 Yanılıyorsam düzeltin lütfen. Bulgaristan’da ilk defa çocuklarımıza yönelik bu türden bir yarışma yapılıyor. Bazılarımız çocukların teknolojiye eğilimini kavrayamasa da Etkileşim Derneği, gençlerin ellerinden düşürmediği iletişim araçlarını Türkçe öğrenmek için kullanılması gerektiğini hatırlatıyor hepimize.
 Dernek, “21 Şubat Uluslararası Anadil Günü” münasebetiyle ortaokul ve lise öğrencilerinin katılabileceği kısa film yarışması düzenliyor. Yarışmaya gönderilecek videoda fıkra canlandırılması gerekiyor. Kısaca özetleyecek olursak Anadili Türkçe yaşanacak...  Şablonlara takılıp kalanlara duyurulur. 

- NATO üyesiyiz ama Putin’e güvende birinci sıradayız
Amerikan Pew Araştırma Merkezi’nin kamuoyu araştırmasına göre, Bulgar vatandaşlarının yüzde 62’si Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e güven duyuyor. 
 Merkezin, 33 ülkede gerçekleştirdiği Rusya ve Rus lideri Putin’e karşı gösterilen kamuoyu tutumunu tespit etme yönündeki araştırmasında küresel çapta Putin’e güven duyan ülke vatandaşları arasında yüzde 62 ile Bulgaristan birinci sırada yer aldı. Bulgaristan NATO üyesi ama vatandaşlarının çoğu Putin’e tapıyor. Avrupalıyız ama Balkanlar'da yaşıyruz gibi bir şey olsa gerek.
19:55 | 0 yorum |

Türk dilleri üzerine

8 Şubat 2020 Cumartesi |

Önce şu soruya yanıt arayalım: Türk dilleri demek mi doğru, yoksa Türk lehçeleri mi?

Bilim Türk dilleri diyor. Dil biliminde yapılan sınıflandırmada Altay dil ailesinin önemli bir kolu Türk dilleri. Türk Dil Kurumu bir dönem Türk lehçeleri sözünü kullanırken sonradan Türk dilleri ifadesini kullanmaya başladı.

Türkiye’de yetişmiş en önemli dil bilimci Prof. Dr. Talat Tekin bu konuda tanıdığım en yetkin kişidir. Türk dillerinin büyük kısmını okur ve yazardı. Kendisi de "Türk dilleri" olarak tanımlar.

Peki lehçe ya da diyalekt nerede biter, dil nerede başlar? Bu soruyu yanıtlamadan doğruya ulaşamayız.

Dil bilimine göre iki dil karşılıklı olarak birbirlerini anlıyorlarsa bunlar aynı dilin lehçeleridir. Lehçenin belirlenmesinde karşılıklı anlaşma oranı %90 ve üzeridir. Eğer karşılıklı anlama oranı bu oranın altındaysa onlar ayrı diller olarak adlandırılır.

Bu noktada Prof. Dr. Talat Tekin’in "Türk Dilleri Ailesi" adlı bilimsel çalışmasından alıntı yapmak yerinde olacaktır:

“Dil biliminde bir konuşma türünün dil mi yoksa diyalekt mi olduğunu saptamak için kullanılan biricik dillik ölçüt karşılıklı anlaşılabilirlik ölçütüdür. Bu ölçüt, sıradan bir kimsenin dille ilgili şu yalın yargısına dayanır: "Aynı dili konuşan" insanlar birbirlerini anlayabilirler ya da ters olarak, birbirlerini anlamayan insanlar "ayrı diller" konuşuyorlar demektir.” 

Buna dilin gramerini de eklemek gerekir diye düşünüyorum. Birbirine yakın dahi olsa iki dilin gramatik yapısı farklıysa bunlara lehçe demek doğru değildir.

Türk dillerinin aralarında önemli ölçüde dil bilgisi farklılıkları vardır. Aynı grubun içindeki diller arasında bu farklar azalsa da diğer bir gruba ait bir dille arasında farklılıklar artar. Örnek olarak Türkçe ve Türkmence, Oğuz grubunda yer alır. Dil bilgisi özellikleri birbirlerine yakındır. Ancak söz gelimi Kazakça, Kıpçak grubundadır ve Türkçe ile arasında çok büyük gramatik farklılıklar vardır. Zaman çekimleri çok farklıdır. Yazım kurallarından söz etmiyorum bile.

Bilimsel çalışmalar gösteriyor ki, Türk dilleri arasındaki karşılıklı anlama oranları sanıldığı kadar yüksek değildir. Azerbaycan Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasında %90 kadar olan karşılıklı anlaşma, Türkmence ile %70-80’lere, Tatarca, Özbekçe ve Uygurca ile %60’lara, Başkurtça, Kazakça ve Kırgızca ile %30-40’lara kadar düşer. Sibirya’da konuşulan Türk dilleri ile bu oran %20’leri geçmez. Çuvaşça ve Yakutça ile neredeyse sıfırdır. Birkaç söz dışında hiçbir şey anlamazsınız. Onlar da sizi anlamaz.

Buyurun size Çuvaşçadan ve Yakutçadan iki örnek:

Çuvaşça: Çul şıvra putat, mínşín tesen vìl şıvran yıvìr.

Türkçesi: Taş suda batar, niçin dersen o, sudan ağırdır.

Yakutça: En olus türgennik sañarağın.

Türkçesi: Sen çok hızlı konuşuyorsun.

Az anlaşılır dediğim diğer dillerinden de birkaç örnek vereyim:

Tuvaca: Çâşkın hûñdan kudupkan ışkaş çâp tur.

Türkçesi: Yağmur bardaktan boşanırcasma yağıyor.

Hakasça: Hacan toğıstı tôssañ, pís sınıhtirga kilerbís.

Türkçesi: İş bittiği zaman, biz denetlemeğe geleceğiz.

Şorca: Parçın kiji, po çarıqqa tuğçatıp, teŋ, poş tuğça.

Türkçesi: Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar.

Altayca: Mege şkolgo bargalaktang ozo lozuñ biçip alar kerek.

Türkçesi: Okula gitmeden önce yazımı yazmam gerek

Başkurtça: Häzír ük kuzgalayık, yukha huñlarbız.

Türkçesi: Şimdi kalkalım, yoksa geç kalacağız.

"Karşılıklı anlama" derken pazarda konuşulan “bu kaça? bu beşe” düzeyine indirgemiyorum elbette. Sayılar neredeyse tüm Türk dillerinde aynıdır. Baş, göz, burun, kulak gibi temel sözler neredeyse tamamında aynıdır. Ama bunlar karşılıklı anlaşma için yetmez. Bilimsel çalışmalar yaparken, bilimin koyduğu kriterlere uymak gerekir.

Başka dil ailelerinde de durum farklı değildir. İspanyolca, Fransızca, Portekizce, Romence, İtalyanca Latin dilleridir. Ancak bunlara Fransız Latincesi, İspanyol Latincesi denmez. Bir Portekizli büyük ölçüde İspanyolcayı anlar. Ama bir İspanyol, Portekizceyi o kadar iyi anlamaz. Gramerleri de Türk dillerinde olduğu kadar farklıdır. Kimse bunların bir lehçe olduğunu aklından geçirmez.

Aynı durum Germen ve Slav dilleri için de geçerlidir.

Türk lehçeleri demek bilimsel olmaktan çok, siyasal bir tercihtir. Ancak bu konuda da bir algı yanlışlığı yapılmaktadır. Türk lehçeleri demek hiçbir şekilde Türk dünyasını yüceltmez. Tam tersine Türk dilleri demek bu algıyı zenginleştirir. Bir dilin, dil özelliğini kazanması aynı zamanda bir kimlik belgesidir. Kimlik gelişimini tamamlamış bir halkın en önemli göstergesi dilidir. Bunu söylemek bölücülük değildir. Sonuçta hepsi Türk dilidir, hepsi Türkçedir.

Tam da bu noktada bir başka kavram kargaşasına değinmek istiyorum.

Türkiye’de henüz Türkoloji çalışmaları yokken ve Atatürk henüz Türk Dil Kurumunu kurmamışken Türk dili üzerine çalışmalar en fazla Rus dil bilimcileri tarafından yapılmaktaydı. Ruslar kendi dillerinde, Türk dilleri için Turkskiy, Türkiye’de konuşulan Türkçe için Turetskiy ifadelerini kullandılar. Bu ifadeler Batı’da Turkish ve Turkic ayrımına yol açtı. Sonunda Türkçede de Türk ve Türki diye bir ayrıma gidildi. Bu çok yersiz bir ayrımdır. Türki demek Türk demenin Arapçasıdır. Orta Asya cumhuriyetlerine, Türki cumhuriyetler denmeye başlandı. Böyle bir şey yok. Türk dünyası Türki değildir. Türktür. Yakut da Türktür, Kazak da Türktür, Gagavuz da Türktür, Çuvaş da Türktür.

Bu konuda din ayrımı yapan gruplar da var ülkemizde. Müslümanları kendinden görüp, Müslüman olmayan Türkleri dışlayan bir siyaset de var maalesef. Çuvaşlar ve Gagavuzlar Hristiyandır, Karaimler ve Hazar Türkleri Musevidir, Tuvalılar Budisttir, Yakut, Altay, Hakas ve Şor Türklerinin önemli kısmı Şamanisttir, kalanı Hristiyandır. Farklı dinleri içinde barındırmak Türk dünyasının bir zenginliğidir. Hinduizm ve Şinto dinleri dışında dünyadaki tüm dinleri bünyesinde barındıran tek topluluktur Türkler.

Aynı dinlerde olduğu gibi, diller arasındaki farklılıklar da Türk dünyasının zenginliği olarak görülmelidir. Dünyada en yaygın coğrafyada konuşulan dillerdir Türk dilleri. Her dil kendi bölgesindeki unsurlarla etkileşerek bugünkü duruma gelmiştir. Türkiye Türkçesinde ne kadar Fransızca ve Yunanca söz varsa, eski Sovyetler Birliği’nde konuşulan Türk dillerinde o kadar Rusça kökenli söz vardır. Yakutçada, Tunguzca gibi Sibirya dillerinden, Tuvacada Moğolcadan giren sözler vardır. Bunların hepsi dilin doğal gelişiminin bir parçasıdır.

Türk Dillerinin Sınıflandırılması 

Uluslararası akademik dünyada kabul görmüş araştırmalara göre Türk dili ailesi içinde 53 farklı dilin bulunduğu tespit edilmiştir. Bunların bir bölümü bugün nesli tükenmiş olan yani kimse tarafından konuşulmayan dillerdir. Bilimsel olarak kullanılan Ethnologue listesinde ise yaşayan 41 dilin olduğu belirtilmektedir. Bugün konuşulan Türk dillerinin sınıflandırılması konusunda bazı küçük görüş farklılıkları olsa da en temel sınıflandırma aşağıdaki şekilde yapılabilir:




Bu tabloyu ben hazırlamadım. Büyük ölçüde hemfikir olduğum için çok temel bir görsel malzeme olarak kullanıyorum. Çok daha ayrıntılı bilimsel şemalar var ama bu yazı için fazla karmaşık olur. Burada benim amacım çok genel bir bilgilendirmedir. (Tabloda görünmüyor ama Karaimcenin altında Kumukça yer alıyor)

Bu tabloda ölü diller ve Salarca, Teleutça, Dolganca, Halaçça, Kaşgayca, Yugurca gibi küçük topluluklar tarafından konuşulan diller gösterilmiyor.

Yakutça Kuzey Grubu’na dahil edilmiş ancak gruptaki diğer dillerden belirgin farklılıklar gösteriyor. Bazı dil bilimciler Yakutçayı aynı Çuvaşça gibi tek başına ayrı bir dil olarak sınıflandırıyorlar. Burada gösterilmeyen Halaçça da kendi başına ayrı bir grupta gösteriliyor.

Türk dillerinden bazıları büyük bir yok olma tehlikesi ile karşı karşıyalar. Bunlar elli binin altında konuşanı olan diller. İran’da yaşayan Halaçların bilinen sayısı kırk bin dolayındadır. Yazı dilleri yoktur. Sadece sözlü Halaçça konuşmaktadırlar. Bu dil dünyada tehlike altında olan diller listesine alınmıştır.

Sibirya’da konuşulan Şorca, Altayca, Hakasça gibi diller genç kuşaklar tarafından fazla kullanılmadıkları için birkaç on yıl içinde yok olma tehlikesi ile karşılaşacaklardır. Buralarda yaşayan gençler eğitim dilinin Rusça olması nedeniyle kendi ana dillerini yeterince öğrenememe ve gelecek kuşaklara aktaramama sorununu yaşamaktadırlar. Yine Sibirya’daki Türk dillerinden Çulımcayı konuşan sadece 20 kişi kalmıştır. Bu dil için artık ölü dil demek ne yazık ki mümkündür.

Karaimcede de durum iç açıcı değildir. Musevi olan Karaimler, Kırım’da, Litvanya’da ve Polonya’da dağınık olarak yaşayan bir halktır. Dilleri ve kültürleri Tatarlara çok yakındır. Küçük topluluklardan oluştukları için Karaimce ancak küçük gruplar arasında konuşulmaktadır ve onun da nesli tükenmek üzeredir.

Türk dilleri üzerine ülkemizde son yıllarda yapılan çalışmalar artmış olsa da henüz yeterli düzeyde olmaktan çok uzaktır. Burada saymadığım dillerin varlığı dahi ülkemizde fazla bilinmez. Her biri üzerinde sadece kaynak araştırması değil, saha çalışmalarının da yapılması gerekir. Türk dilleri üzerine çalışmaların büyük bölümü yabancılar tarafından yapılmıştır. Dünyada ve ülkemizde, Azerbaycan Türkçesinin bir kolu sanılan Halaççanın ayrı bir dil olduğunu fark eden bir Alman dil bilimcidir.

Ancak bir gerçek daha var ki yabancı dil bilimciler Türkçe bilseler bile diğer Türk dillerini yeterince bilmedikleri zaman, yanlış değerlendirmeler yapabilmekte ve yanlış sonuçlara varabilmektedir. Bu işi en iyi yapması gerekenler, diğer Türk dilleri üzerinde de çalışmış olan Türk dil bilimcilerdir. Tarih, bu sorumluluğu onların omuzlarına yüklemektedir.
Kaynakça:
https://www.ethnologue.com/subgroups/turkic 

Dybo, Anna, The Chronology of the Turkic Languages and the Linguistic Contacts of the Early Turks, Moscow, 2006

Funk, D. A., The Language of the Chulym Turks, Russian Academy of Sciences, Moscow, 2005

Lindsay, Robert, Mutual Inteligibility Among Turkic Languages

Moseley, Christopher, Khakas in Atlas of the World’s Languages in Danger, UNESCO Publishing, Paris, 2010

Potapov, L. P., Ethnic Composition and Origin of Altaians. Science Publishing
House, Leningrad, 1969

Rassadin, Valentin Ivanovich, The Problems of Revival and Preservation of Languages of Some Small Turkic Peoples of South Siberia, Middle-East Journal of Scientific Research, Elista, Russia, 2013

Roos Marti, Hans Nugteren, Zhong Jinwen, The Turkic Language Family, 2009

Salminen, Tapani, Endangered languages of Europe Berlin, 2007

Tekin, Talat, Türk Dilleri Ailesi, Türk Dili Dergisi 37

Tekin, Talat, A New Classification of the Turkic Languages, Türk Dili Araştrmaları 1990, 5-18 
00:06 | 0 yorum |

Medya siyaset ilişkisi...

30 Eylül 2018 Pazar |


Bulgaristan’da Türklerin yaşadığı bölgelerdeki medyanın durumunu sizlere aktarmak istiyorum.
Baştan belirteyim, aktaracaklarım sadece Türklerin yaşadığı bölgeler için değil, ülkenin tamamı için geçerli.

Bulgaristan’da Türklerin en yoğun şekilde yaşadığı Kırcaali bölgesini ele alalım. 

Bölgede 4 yerel gazete, 1 radyo,  1’de kablodan yayın yapan televizyon ve gazetelerin internet siteleri mevcut. Bölge halkına yerel haber akışının yüzde 85’i o dört gazetenin internet siteleri aracılığıyla sağlanıyor.  Geri kalan yüzde 25’i diğer yayınlar dolduruyor.

Ancak konumuz haber akışının hangi medya kuruluşları tarafından sağlandığı değil, söz konusu basın organlarının ne kadar bağımsız oldukları ve halkın çıkarlarını destekleyip destekleyemedikleri.

Kırcaali bölgesinde özel sektöre ait çok sayıda büyük ticari kuruluş  olmadığı için yerel basının reklam geliri de yok denilebilecek düzeyde.  Gazete satışları ise çok düşük olduğundan bırakın bir gazeteyi ayakta tutabilmeyi,  telefon masraflarını bile karşılayacak miktarda değil. Küçük ilanlar ve resmi sponsorluklar kalıyor.  Bunlardan elde edilen gelir ise iki gazetecinin kahve parasını karşılamıyor.
Gördüğünüz gibi bir medya kuruluşunun resmi gelirlerini oluşturan yolları saydık. Bu yolların da, sahibi kim olursa olsun, o yayın kuruluşunu ayakta tutabilecek geliri getirmediğini anladık.

Geriye resmi yolların dışındaki yöntemler kalıyor.  Bunlardan İlkini Kırcaali İlindeki 7 belediyelenin o dört gazeteye abone olması oluşturuyor.  Belediyeler, her gazeteye yıllık 100 ile 200 abone oluyor.  Bu gazeteler de belediye idaresi dışında köy muhtarlıklarına  ve okullara gidiyor.

İşte gazetelerin ana gelirini de belediyelerin yaptığı bu abonelikler oluşturuyor. 
Diğer taraftan özellikle seçim dönemlerinde istisnasız her siyasi partinin yerel medya için ayırdığı ödenekleri var.  Bu ödenekleri anlamak için miktarın bir yayın kuruluşunun yıllık masrafını karşılayacak düzeyde olduğunu söylersem rakam vermeme gerek yok sanırım. Seçim dönemleri dışında ise belediyelerin resmi ilanları ve propaganda haberlerinden elde edilen gelirler var.
Resmi yolların dışındaki gelir yöntemleri dedim ancak gördüğünüz gibi yerel basın ile belediyeler aracılığıyla siyasi parti ilişkilerinde kâğıt üzerinde bir yolsuzluk görünmüyor.  

Kısacası yerel medyanın ayakta durabilmesi için siyasi partileri gelir kapısı olarak kabul etmek dışında bir seçeneği yok.  Düzen bu şekilde oluşturulmuş.  Söz konusu medya kuruluşunun sahibi kim olursa olsun. İster Bulgarca yayın yapsın ister Türkçe bölgedeki belediyeler dışında bir gelir kaynakları yok.
Dünyanın her yerinde özel sektöre ait medya kuruluşlarının amacı ticaridir. Hal böyle olunca medya kuruluşları, gelirini sağladığı belediyelere karşı tek satır yazamıyor.

Basit bir dille yerel yönetimler ile yerel medya arasındaki parasal bağımlılık ilişkisini anlattım.

Yerel basın kuruluşlarının sahipleri ve yöneticileri, bu ilişkinin doğruluğunu kabul ediyor ancak medyanın varlığını sürdürme açısından ekonomik olarak başka yöntemlerinin de olmadığını vurguluyor.  

Düzenin bu şekilde işlediği bir ortamda medya kuruluşlarının toplumun çıkarları doğrultusunda yayın yapıp yapamadığını sormak pek akıllıca olmasa gerek.
Bedava okuduğunuz haber sitelerinde gezinirken, o sitenin gelirini nereden elde ettiğini unutmamanızı diliyorum.

Tarafsız medya nasıl yapılır peki? Sadece ve sadece siz okurların manevi ve maddi desteğiyle. Bu ortamda başka yolu yok. 


18:39 | 0 yorum |
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve AJANS BG'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.