Her milletin halk ezgileri vardır ancak türkülerin Türk Milleti için ifade ettiği mana zannımca çok daha başkadır. Aşkın, ayrılığın, acının, âhın, amanın ateş olup yaktığı türkülerde en az incelenen konulardan biri de -"gurbet" kadar bile ilgi görmeyen- göç/hicrettir. Tarihimizde göç/hicret, 93 Harbi ve Tuna ile özdeştir. Bir yeri yurt/vatan edinmek için göçen Türkler, bu harple birlikte yurt edindikleri yerlerden göçüyorlardı. Aslında bu bir hicret değildi çünkü hicret geri dönmek için, o ümidi muhafaza kaydıyla yapılan geçicilik vasfı bariz göçtü. Peygamberimiz, Mekke'ye dönmek kaydıyla Medine'ye hicret ediyordu. Biz Müslüman Türkler, İslam'ın bu hükmünü maalesef yanlış anlamış, nice kanlar pahasına İslam yurdu kıldığımız beldeleri hicret mazeretine sığınarak çok kolayca terk etmişiz.
Kaybedilince değil terk edilince...
"Kaybetmek" bir muharebede mağlubiyeti ve onu müteakip bir muahedeyle hükümranlık haklarından vazgeçmeyi ifade eder; yani orduyla ve devletle ilgilidir ancak "terk etmek" insan unsuruyla alakalıdır ve bir yer esasen "kaybedilince" değil "terk edilince" vatanlıktan çıkar. Tuna, şayet bugün vatan değilse 93 Harbi kaybedildiği için değil, beldeler terk edildiği içindir. Hicret doğru anlaşılmadığı, öğretilmediği için hemen herkes en hafif bir zorlukta hicreti kendisine hak görmüştür. Hicretin "geri dönüş için yapılan geçici bir göç" olduğu bilinip içselleştirilseydi hem bu kadar hevesli olunmaz hem de çaresiz kalıp göç edilse bile bu denli idraksiz, hissiz olunmazdı. Biz kolay göçe ve zorunlu göçün de hicret ruhundan yoksun şekline karşıyız. Bir diğer yanlış anladığımız İslamî ilke de "Darü'l-İslam"dı. Bu mefhum 19. yüzyılda İslamcılığın tesiriyle tashihe çalışılmış ancak Darü'l-İslam'ı "behemehâl halifenin toprağında yaşamak" olarak anlayan ahali, mesela zulüm yokken Boşnaklar, ayrıca İsmail Gaspıralı gibi ferasetli Müslüman bir münevverin ikazlarına rağmen de Kırım Tatar-Türkleri göçe devam ediyordu.
Osmanlı'nın hem can damarı hem de en yoğun etnik Türk nüfusunun yaşadığı bölge olan Tuna'nın kaybıyla devletin geleceği de tehlikedeydi. İdarede çok sayıda Tunalı görmek mümkündü. Mesela Serasker Çırpanlı Abdülkerim Paşa, meşhur Midhat ve Ahmed Cevdet Paşalar aynı kabinede yer alıyorlardı. Hâsılı Tuna nasıl 93 Harbi sebebiyle göç ile özdeş hale gelmişse aynı şekilde türkü hele de uzun hava ile de özdeş hale gelmeliydi ancak gariptir, 93 Harbi'nin Tuna ayarında olmayan başka bir mağduru Erzurum da olmasa 93 Harbi ile türkü arasında bir bağ kurmak bile zorlaşacaktı.
Rumeli'nin en dindar unsuru
Dar manada Tunalılar şeklinde ifade ettiğimiz Bulgaristanlı Türkler, seküler/laik Kırcaalili Ertuğrul Özkök, suikastçı-katil biri olan İsmail Hakkı Tekçe, Ankara İlahiyat Fakültesi Dergisi'nde ufuk açıcı makaleleri olan Osman Keskioğlu ama onun tam zıddı bir dinî bakışaçısına sahip Ahmet Davutoğlu ve onunla hemen aynı çizgide yer alan Süleyman Hilmi Tunahan örneklerinde de görüldüğü gibi farklı telakkilere sahip insanlardır. Bu bakımdan "suyun öte yakası" tesmiyesiyle tahfif hatta itham imaları yaralayıcıdır. Muhafazakâr-mütedeyyin camianın kanaatinin aksine Rumeli'nin en dindar unsuru Tuna Müslümanlarıydı. Abdülaziz'in hal'ine ve devamında I.Meşrutiyet'in ilanına yol açan süreçte mühim bir hadise olan Suhte İsyanı'ndaki medreseli talebelerin kahir ekseriyeti Tunalıydı.
Bulgar muhaciri yanlış ifade
Bazen galat olarak Bulgar muhaciri/Türkü de denilmektedir oysa hiçbir muhacir kökünün Bulgar olduğunu söylüyor değildir. Her ne kadar Bulgar eski bir Türk kavmi ve ismi, el'an da Kazan Tatarları arasında revaç bulma istidadını haizse de Bulgaristan'da artık Slav ya da Slavlaşmış, Türk düşmanı ve Ortodoks bir milleti ifade etmektedir.
Trakya, Marmara ve Ege'de varlığı tartışmasız olan Bulgaristan muhaciri Türkler 1960'lara kadar da birçok yerde hatırı sayılır bir ağırlığı haizdi. Muhtelif yıllık, albüm ve biyografi çalışmalarıyla pek çok hatıratta da çokça yer alırdı.
Çok özet ve sınırlı bir liste vermek gerekirse;
Meşhur hekim, tıp tarihçisi, ressam ve müzehhip Süheyl Ünver'in babası Tırnova muhaciridir. Meşhur mimar ve masonlardan Orhan Alsaç baba tarafından Sofyalıdır. Suyu Arayan Adam adlı hatırat-otobiyografik eseri her kütüphanede bulunması şart olan Şevket Süreyya Aydemir de bir Bulgaristan Türk'üdür. Bir vakıf üniversitesinin kurucusu olan Fahamettin Akıngüç'ün annesinin babası 93 Harbinde Bulgaristan'dan, Semih Balcıoğlu'nun annesi de 1890'larda Burgaz'dan göç etmiştir. Nezih Uzel baba tarafından Şumnulu, ana tarafındansa Filibelidir. Sakarya eski belediye reisi Murat Bey Bulgaristanlıdır ve Talat Paşa'nın yakınıdır. Halit Kıvanç'ın annesi Bulgaristan'da doğmuş. Coşkun Kırca baba tarafından Filibeli, anne tarafından Selaniklidir; babası Şişli Terakki'nin müdürü Haşmet Kırca'nın talebesi, daha çok Aydın Yalçın'ın eşi ve Forum Dergisi ile anılan Nilüfer Yalçın da bir Bulgaristan Türk'üdür. Çetin Altan'ın hem baba hem de anne tarafı Tuna muhaciridir. Sina Akşin 93 Tuna muhaciri ve ulema ailesine mensup biri. Türker Acaroğlu hiç olmazsa üretkenliği sebebiyle birçoğumuzun bilmesi gereken bir Bulgaristan Türk'üdür. Refi' Cevat Ulunay'ın Dağlar Kralı Balçıklı Edhem romanının kahramanı Edhem 93 Muhaciri an-asıl Çırpanlı biridir. Sulh üzerine memleketine dönmüş, ancak harman döven bir Bulgarın dinine küfretmesi üzerine onu öldürmüş, dağa çıkmış ve nihayet Türkiye'ye geçmiştir. Pendik'te eşkıyalığa başlamıştır. Romanda Şile-Kartal-Pendik-Gebze-Yalova hattındaki eşkıyalık hadiseleri çok başarılı şekilde yansıtılmıştır. Bilhassa Türk eşkıyaların mevcudiyeti Rum şakilerin tasallut ve tecavüzünden bizar olan Müslüman ahali için bir teminat halini almıştır. Rumlar Patrikhaneyi devreye sokarak yaygara koparabilmekte ancak Müslüman ahali sahipsizlikten heder olmaktadır. Bu sebeple tüm köyler, değirmenler, çiftlikler ve ağıllar Balçıklı Edhem'i siyanet etmektedir.
İnönü'nün annesi
Balkan Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri (Alay ve Daha Üst Birlik Komutanları), Birinci Dünya Savaşı'na Katılan Alay ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri unvanlı biyografi eserlerine bakıldığında: Balkan/I.Dünya Harbi'ne iştirak eden Arif Paşa ve Miralay Abbas Hilmi Yanbolu; Hüsamettin Karaoyvat Paşa, Yarbay Ömer Fehmi, Kurmay Yarbay Mehmed Sabri, Albay Hafız Cevdet Bilge Şumnu; Medine Müdafii Fahreddin Paşa, Ahmet Nuri Diriker Paşa Rusçuk, Miralay Hasan Saadettin Rusçuk; Binbaşı Mehmed Ali Bey, Yarbay Ali Şükrü Vidin; Yarbay Hüseyin, Yarbay Yahya Nafiz, Hasan Kıpçak (Paşa) Varna; Yarbay Mehmed Remzi Çırpan; Yarbay Ali Rıza, Mehmet Fehmi Tınaztepe Paşa Sofya; Miralay Ali Rıza İslimiye, Binbaşı Ahmet Bey Plevne, Yarbay Ali Kadri Bey Cuma-i Bâlâ, Binbaşı Mustafa Nuri Lofça, Mehmed Vehbi Kıpçak Paşa Servi; Yarbay Mehmet Ali Bey, Albay Osman Arif Kızanlık; Albay İsmail Hakkı Mete Tırnova, Miralay Şerif Bey Tatarpazarı, Mehmet Hayri Tarhan Paşa Tırnovacık, Korvet kaptanı Mehmet Cemil Hasköy, Deniz Yüzbaşı Refet Bey Lofça; Mehmed Rıza Paşa, Kurmay Yarbay Süleyman İlhami, Yarbay Rıfat, Yarbay Hüseyin Nuri, Mehmed Ali Paşa, Binbaşı Behçet, Orgeneral Kemal Yaşinkılıç ve Mütareke'de 2.Ordu Kumandanı olarak işgal kuvvetlerine karşı rütbesinin ve makamının haysiyetini müdafaa eden Nihat Anılmış Paşa (1913'te Pınarhisar muharebelerinde yaralanıp Bulgarlara esir olmuştur) Filibe'de doğmuştur.
İsmet İnönü'nün annesi Cevriye Hanım, Razgırat ulemasından Müderris Hasan Efendi'nin kızı, eşi Mevhibe Hanım ise Ziştovilidir.
Devlet adamı ve siyasetçilere baktığımızda; Münci-i millet ve memleket Talat Paşa Kırcaali, Bahaeddin Şakir[Paris'teyken en fazla Tuna ile yazışma yapmıştır], Celal Bayar Filibeli, Tunalı Hilmi Eski Cuma, Bolu mebusu Nuri Aksu Filibe, Eskişehir mebusu Ali Ulvi Bey Plevne, Saruhan-Manisa mebusu Yaşar Özey Ziştova, Urfa mebusu Mehmet Refet Topçuoğlu Hezargrat (Razgrat), meşhur mebuslardan Sami Çölgeçen Berkofça, Erzurum mebusu Ahmet Fikri Tüzer Şumnu, meşhur mebuslardan Hakkı Kılıçoğlu Niş, Bolu mebusu İsmail Hakkı Uzmay Şumnu[Afet İnan'ın babası olan Uzmay'ın bazı kayıtlarda Selanik doğumlu olduğu da yazılıdır], Elazığ mebusu Fuat Ziya Çiyiltepe Sofya, Kayseri mebusu Süleyman Demirezen Rusçuk, Muş mebusu Ahmed Şevki Çiloğlu Eski Zağra, Milli Müdafaa Vekilliği de yapan Ali Rıza Artunkal Paşa Filibe, Tokat mebusu Hasip Aytuna Vidin, Edirne Mebusu Mahmut N. Gündüzalp Tutrakan, meşhur subay ve Hatay mebusu Eyüp Durukan Eski Zağra, Atina büyükelçisi İstanbul Mebusu Enis Akaygen Filibe, Edirne mebusu Hasan Osma Lofça, Kastamonu mebusu Hayri Tosunoğlu Ziştovi, Bursa Mebusu Ali Ferruh Yücel Eskicuma, Bursa mebusu Baha Cema Zağra Eskizağra, İstanbul mebusu Hüsamettin Giray Bulgaristan[neresi olduğu yazılı değil], Eski Genelkurmay Başkanlarından Yozgat mebusu İsmail Hakkı Tunaboylu Rahova, Adalet Partisi kurucularından emekli Kurmay Albay İzmir mebusu Hasan Şinasi Osma Vidin, Kırklareli milletvekili Feyzullah Çarıkçı Bulgaristan[bölge belirtilmemiş], Manisa mebusu Ahmet Balkan Filibe, Tekirdağ mebusu Ali Rıfkı Atasever Eskicuma, Ankara Belediye Başkanlarından Ali Dinçer Razgrad doğumludur. Ayrıca pek çok okul, müessese ve kurulun albüm ve yıllıklarında da benzer şeye tesadüf edilmektedir. Yazıyı isme boğmamak için bunları yazmaktan sarf-ı nazar ediyoruz.
Cihanı titretenler
Malumdur ki güreş bir ata sporudur ve Tuna Türklerinin nişanesidir. Güreşçilerin hemen hepsi de dindardır. Her ne kadar Kara Ahmed yolunu şaşırmışsa da güreşçiler içkiye elini sürmez, namazdan geri kalmazlardı (Orhan Koloğlu, Türk Güreşi Dünya Minderlerini Titreten Müthiş Türkler, s.195). Prens Abbas Halim Paşa'nın hamiliğini yaptığı Kara Ahmed (Mezartaşında "Liva-yı Rusçuğun Razgrad kazası/Umur Köydür ânın asıl mekanı" yazılıdır), Prens Said Halim Paşa'nın hamiliğini yaptığı Razgradlı Hergeleci İbrahim Pehlivan, İsmail Habib Sevük'ün verdiği bilgiye Müsteşrik Kowalski'nin İslam Ansiklopedisi'nde "son nesle kadar sadece Türklerle meskun olan mıntıka" dediği Deliormanlı Koca Yusuf (İsmail Habib Sevük, Türk Güreşi-Garp Âlemindeki Kasırga, s.78), Deliorman'dan hicret edip Balıkesir'in Kurtdere köyüne yerleştiği için (M.Sami Karayel, En Meşhur Türk Pehlivanları, Haz. OğuzhanMurat Öztürk, s.94) Kurtdereli olarak (Murat Sertoğlu, Deliorman'daki köyün adının da Kurtdere olduğunu yazıyor, Rumeli Türk Pehlivanları, s.10) ün salan (Molla) Mehmed Pehlivan (çok istemesine rağmen Hacc'a gitmek nasip olmamış, oda kıspetini ve kurbanlığını Balıkesirli Hacı Kara Mehmed vasıtasıyla Kâbe'ye yollamıştır, Sevük, s.288) , yine Edirneli bilinmesine rağmen Deliorman'dan hicret eden Cihan Şampiyonu Adalı Halil, Lofçalı Pomak Kavasoğlu İbrahim Pehlivan, Lofçalı Pomak Kara İbo, Plevneli Pomak Aliço (Atıf Kahraman'ın aksine Murat Sertoğlu Deliorman'ın Bahçe köyünden olduğunu yazıyor s.16), Silistreli Makarnacı Halil Hüseyin Pehlivan, Filibeli Hanoçoğlu Halil Pehlivan, Şumnulu Kel İsmail, Şumnulu Küçük Yusuf, Şumnulu Mestan, Şumnulu Helvacı Halil, Şumnulu Kara Osman, Gönen'e yerleşen Şumnulu Koç Mehmed (Hac farizasını yerine getiren pehlivanlardandır), Bursa Yenişehri'ne yerleşen Şumnulu Rüstem, Şumnulu Çakır Ahmed, Şumnulu Filiz Nurullah, Pomak Kerim, Tırnovalı Tamburacı Osman Pehlivan, (Bkz. Atıf Kahraman, Osmanlı Devleti'nde Spor, s.135-175).
'Yıldızdağı işta da geldim'
Kudret-i kalemiyeye malik biri olamadığım için Rumeli/Tuna aşkımı ifade edeceğim yegâne vasıta türkülerdir. Ahdim vardı, evvela Üsküp'te Şardağı'na veya yüksek bir yere çıkacak "Yıldızdağı işta da geldim yanına" türküsünü, Filibe'de de Tuna türküleri söyleyecektim. Bunu birkaç defa yaptım. Pek çok Rumeli şehri okuduğum türkülere cevap vermedi, belki bana hak da vermedi. Ancak inanıyorum ki meramımı anladılar: "Sizi kaybettik, terk ettik ancak sizi hiç unutmayanlar var. Zihnimden geçenleri bağırarak söyleyemem, maslahat belası var ama yüreğinizin rikkati bu türkülerde fethin, beş asrın, camilerin, kabirlerin, ezanların, şiirlerin, türkülerin, şehitlerin, göçlerin hatrının ve acısının var olduğuna bigâne değildir. Belki son nefese, kıyamete kadar söylenemeyecek ama hep diri tutulacak, bir an bile unutulmayacak bir aşkın, acının, hasretin türkü söylemekten daha naif bir ifade şekli var mıdır? Bunu bilin yeter".
avkucukkilinc@hotmail.com
www.star.com.tr