Erdinç TEKER
Hicret kelimesi genel manada bir kişinin bedenen ya da kalben bir yerden ayrılması manasına gelir.
İslami manada hicret; Allah ve Resulü yolunda, nefsin bütün arzularından feragatin ifadesi olmaktadır. Bir müminin fitne ve küfür beldesinden, dini akide ve amellerine izin verilmemesi sebebiyle, dini yönden emin olabileceği bir yere göçmesidir. Nefsin tamah ettiği, bağlandığı, vatan, yurt, aile, mal, dünya nimetleri ve hatıralarından vazgeçerek, Allah’ın rızasını kazanmak için Allah’ın emirlerini tercih etmek demektir. (1)
İslami manada hicret; Allah ve Resulü yolunda, nefsin bütün arzularından feragatin ifadesi olmaktadır. Bir müminin fitne ve küfür beldesinden, dini akide ve amellerine izin verilmemesi sebebiyle, dini yönden emin olabileceği bir yere göçmesidir. Nefsin tamah ettiği, bağlandığı, vatan, yurt, aile, mal, dünya nimetleri ve hatıralarından vazgeçerek, Allah’ın rızasını kazanmak için Allah’ın emirlerini tercih etmek demektir. (1)
Kuran-i Kerim, Peygamber efendimize kadar gelen zaman diliminde Hz. İbrahim, Hz. Şuayb ve Hz Musa ile ilgili hicretleri hakkına bize haber vermektedir.
Hz. Muhammed'in ( S.A.V.) Mekke'den Medine'ye hicreti ve onun meydana getirdiği sonuçlar ise Müslümanların geniş manada istifade edeceği , hayatında tatbik edebileceği/ettiği örnekler ile doludur.
Peygamber efendimizin Müslümanlığı tebliği etmeye başlaması ile birlikte müşrikler bu duruma zorbalıkla karşılık vermişlerdir. Bu zorbalıklar Mekke'deki İslam ümmeti üzerinde kendini ölüm, işkence , aşağılama , ibadeti engelleme ... vb şekillerde göstermiştir.
Allah , bu durum karşısında kullarına çıkış yolunu göstermiş ve beklenen ayet gelmiştir:
"Zulme uğradıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerleştiririz. Ahiret ecri ise daha büyüktür." (en-Nahl Sûresi, 41)
Peygamber efendimizin Müslümanlığı tebliği etmeye başlaması ile birlikte müşrikler bu duruma zorbalıkla karşılık vermişlerdir. Bu zorbalıklar Mekke'deki İslam ümmeti üzerinde kendini ölüm, işkence , aşağılama , ibadeti engelleme ... vb şekillerde göstermiştir.
Allah , bu durum karşısında kullarına çıkış yolunu göstermiş ve beklenen ayet gelmiştir:
"Zulme uğradıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerleştiririz. Ahiret ecri ise daha büyüktür." (en-Nahl Sûresi, 41)
İlk hicret Habeşistan'a gerçekleşmiştir. Akabe biatından sonra Hz. Muhammed'in (S.A.V.) Peygamberliğinin 13'üncü yılının ilk ayı Muharrem'de (Temmuz 622) ise Medine'ye hicret başlamıştır.(2)
Medine'ye göç eden Sahabilere “Muhacir” , Medine'de onları misafir eden tüm imkanları ile yardımcı olan Medineli Müslümanlara da "Ensar" denilmiştir.
Medine'ye göç eden Sahabilere “Muhacir” , Medine'de onları misafir eden tüm imkanları ile yardımcı olan Medineli Müslümanlara da "Ensar" denilmiştir.
Peygamber Efendimiz, Muhacirler hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Muhacir, Allah’ın yasakladığı kötülük ve günahları terk eden kimsedir”.
Konu ile ilgili bir başka hadiste ise şöyledir:
“Kafirlerle savaş devam ettikçe hicret sona ermez, devam eder”
Dünya'nın İslam nuruyla aydınlanmasından asırlar sonra Müslümanlar tekrar hicret durumunda kaldılar.
Türk milleti özelinde bakarsak; gerek Kafkas , gerekse de Balkan coğrafyasında bir yüzyıldan fazla meydana gelen zulümler sonucu hicretler meydana geldi. Muhacirler yine yollara düştü.
Bunlardan günümüze en yakın olanı ise Bulgaristan'dan ana vatanımıza 1989 senesinde gerçekleşenidir.
Bulgar komünist rejim -faşist atalarının 93 harbi ve Balkan savaşları sonrası uyguladığı zorba yöntemleri örnek alması neticesinde- ilk olarak 70'li yıllarda Pomak Türklerine , daha sonra ise 1984 yılı sonu itibari ile tüm Türklere asimilasyon uygulamak istemiştir.
Soya Dönüş adını verdiği bu rezillik, Bulgaristan'daki Türklerin aslında Osmanlı devleti tarafından dinleri değiştirilmiş Bulgarlar/Slavlar olduğu saçmalığına dayanıyordu.
“Muhacir, Allah’ın yasakladığı kötülük ve günahları terk eden kimsedir”.
Konu ile ilgili bir başka hadiste ise şöyledir:
“Kafirlerle savaş devam ettikçe hicret sona ermez, devam eder”
Dünya'nın İslam nuruyla aydınlanmasından asırlar sonra Müslümanlar tekrar hicret durumunda kaldılar.
Türk milleti özelinde bakarsak; gerek Kafkas , gerekse de Balkan coğrafyasında bir yüzyıldan fazla meydana gelen zulümler sonucu hicretler meydana geldi. Muhacirler yine yollara düştü.
Bunlardan günümüze en yakın olanı ise Bulgaristan'dan ana vatanımıza 1989 senesinde gerçekleşenidir.
Bulgar komünist rejim -faşist atalarının 93 harbi ve Balkan savaşları sonrası uyguladığı zorba yöntemleri örnek alması neticesinde- ilk olarak 70'li yıllarda Pomak Türklerine , daha sonra ise 1984 yılı sonu itibari ile tüm Türklere asimilasyon uygulamak istemiştir.
Soya Dönüş adını verdiği bu rezillik, Bulgaristan'daki Türklerin aslında Osmanlı devleti tarafından dinleri değiştirilmiş Bulgarlar/Slavlar olduğu saçmalığına dayanıyordu.
Zalimler bundan hareket ederek tüm Türklerin adlarını değiştirmeye kalktılar. Türkçe konuşmak yasaklandı. Müslümanlık ve onun getirdiği ibadetler ile yaşam biçimi yasaklar kapsamının başlıca maddelerini oluşturuyordu.
Bu zorbalık anında karşılık buldu. İnsanlar itiraz ettiler. Yürüyüşler düzenlediler. 1989 senesine kadar bu dava uğruna nice Şehitler verildi . Hapishaneler doldu taştı. "Hayır" diyen ceza ile karşılık buldu.
Komünist rejimin yıkılma süreci de işte tüm bu birikimlerin bir neticesiydi. Sonunda baskılara dayanılamayarak Türkiye'ye göçün önü açıldı.
Bu zorbalık anında karşılık buldu. İnsanlar itiraz ettiler. Yürüyüşler düzenlediler. 1989 senesine kadar bu dava uğruna nice Şehitler verildi . Hapishaneler doldu taştı. "Hayır" diyen ceza ile karşılık buldu.
Komünist rejimin yıkılma süreci de işte tüm bu birikimlerin bir neticesiydi. Sonunda baskılara dayanılamayarak Türkiye'ye göçün önü açıldı.
Göçe izin verilmesindeki sebeplerin başlıcaları arasında içerideki direncin ve Dünya'dan gelen baskılar olduğu kadar, Bulgaristan devletinin yoğun Türk nüfusundan kurtulmak istemesi de yer alır.
Neticede senelerdir öz varlıkları yasaklanan, ibadetlerini yapamayan insanlar ana vatanlarına göç ederek bu mahrumiyetten kurtuldular.
89 göçünün manası, hicretin kelimesinin “ Bir müminin fitne ve küfür beldesinden, dini akide ve amellerine izin verilmemesi sebebiyle, dini yönden emin olabileceği bir yere göçmesidir” tanımıyla bire bir uymaktadır.
Hicretten sonraki süreçlerin uyumu ise tartışılır. Kişilerin tatbikine göre değişir...
Sonuç olarak 1989 göçünü bir hicret olarak tanımlayabiliriz. Peygamber efendimizin içindeki Mekke özlemi gibi bizlerin içinde de elbet bir ata yadigarı topraklara kaşı özlem mevcuttur. Rüyalarımız dahi orada geçer. Allah kimseye bu zorlukları yaşatmasın. Zira muhacirlik zor zanaat...
Hicretten sonraki süreçlerin uyumu ise tartışılır. Kişilerin tatbikine göre değişir...
Sonuç olarak 1989 göçünü bir hicret olarak tanımlayabiliriz. Peygamber efendimizin içindeki Mekke özlemi gibi bizlerin içinde de elbet bir ata yadigarı topraklara kaşı özlem mevcuttur. Rüyalarımız dahi orada geçer. Allah kimseye bu zorlukları yaşatmasın. Zira muhacirlik zor zanaat...
0 yorum:
Yorum Gönder