Gözde Kılıç
Yaşın
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Balkan ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı
Dünyanın pek çok
yeri bir süredir genellikle genç, iyi eğitimli ve kızgın protestocuların gösterilerine
sahne oluyor. Bulgaristan’daki protestoların ardında da yine siyasi elitlere
duyulan güvensizlik vardı. Bulgaristan’ın yakasını kurtaramadığı yolsuzluk,
rüşvet, işlevsiz kurumlar ve sosyal devletten hızlı uzaklaşmış yönetim anlayışı
ise hem güvensizliğin hem gösterilerin ana tetikleyici unsurunu oluşturuyor.
Yani Bulgaristan’da tepkiler hükümetten ziyade genel olarak siyaset kurumuna ve
onun yarattığı gayri-meşru düzene karşıdır. Bugün yaşanan uzun zamandır sessiz
isyanda olan ve yurt dışına kaçmayı çare gören Bulgaristan halkının artık
patlama noktasına gelmesidir. O halde, uzun zamandır süren protestoların
hedefinin bugünün hükümeti olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Nitekim bir
önceki Borisov hükümetini erken seçim kararına zorlayan da yine sokak
gösterileriydi. Şubat 2013’de eski Başbakan Boyko Borisov çoğu kırsal kesimden
100 bin göstericinin işsizlik, yolsuzluk ve elektrik fiyatlarına yapılan son
zammı protesto etmek için sokaklara dökülmesi ve protestolarda 7 kişinin
kendini ateşe vermesi üzerine istifa etmişti. Şimdi ise 12 Mayıs 2013 seçimlerinden
sonra Sosyalistler ve HÖH’ün oluşturduğu yeni hükümetin erken seçime gidip
gitmeyeceği konuşuluyor. Pek çok kişi hükümetin sonbaharı atlatamayacağını
düşünüyor ancak bazılarına göre Mayıs 2014 sonuna dek direnebilecek.
Seçimleri birinci
parti olarak tamamlayan Bulgar Sosyalist Partisi ve seçimlerin üçüncü partisi
olan Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin oluşturduğu koalisyon hükümeti, kısa
sürede protestoların hedefi haline geldi. 14 Haziran’da başlayan protestoların
başlama sebebi, Bulgaristan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (DANS) başına mafya ile
bağlantılı olduğu söylenen medya patronu Delyan Peevski’nin getirilmesi oldu.[1]
Atama kararının açıklanmasından hemen saatler sonra binlerce insan sokağa
döküldü, Peevski’nin hemen gelen istifası ise gösterilerin şiddetini
dindirmedi. Bulgaristan Başbakanı Plamen Oreşarski söz konusu atamayla ilgi
hatasını kabul ederek, "Sokaklara dökülen binlerce protestoculardan özür
diliyorum" dedi ancak bir etkisi olmadı. Protestocular artık böylesi bir
atama kararı verebilen hükümetin ve taze Başbakan Plamen Vasilev Oreşarski’nin
istifasını istiyor. Gerçekten de atama kararı şaşırtıcı bir siyasi gaf. Ülke
zaten mafya ve organize suçun pençesindeyken böylesi kritik önemde bir kurumun
–ki bu tür suçlarla mücadelede rolü olan bir kurum- başına şaibeli bir ismin
getirilmesi gerçekten de halkın aklı ile dalga geçmek gibidir. Nitekim
protestocular kendilerine bir “eşya” imişler gibi davranıldığını söylüyorlardı
yani oy vermek dışında bir işlevi olmayan kalabalıklarmış gibi. Böylece 14
Haziran’dan itibaren her gece binlerce protestocu erken seçim çağrısıyla Sofya
sokaklarına çıktı. Hükümet yazın sıcak günlerinin yaratacağı rehavete güvendi,
insanların tatile gideceğini düşündü ama protestocular yerlerinde kalmayı
tercih etmiş görünüyordu. Parlamento kuşatıldı, milletvekilleri ve gazeteciler
polisin barikatı sabaha karşı 3 civarında dağıtmasına dek saatlerce meclis
binasından çıkamadı. Nihayetinde gösterilerin 40. gününde çıkan çatışmada ikisi
polis en az 10 kişi yaralandı.
Bulgaristan
Parlamentosu’nun bütçe görüşmelerini tamamlar tamamlamaz 2 Ağustos’ta tatile
girmesiyle gösteriler azaldı ancak sokaklardaki göreceli sessizlik hükümetin
krizi atlattığı anlamına da gelmiyor. Keza ülke bir buhran yaşarken
milletvekillerinin tatile girmesi de ayrı bir tepkiye yol açtı. Meclis’in 4
Eylül’de yeni çalışma dönemine başlaması ve bilhassa okulların açılmasıyla
göstericilerin çoğalarak yerlerini alacağına dönük endişe ciddi görünüyor.
Parlamento’nun kuşatıldığı gün sarf edilen “Barışçıl eylemlerle sonuç
alamamanın eylemleri bir ileri şiddet seviyesine taşıyabileceğine” dönük
protestocu söylemleri de dikkate alınırsa olası yeni bir protesto sürecinin
Bulgaristan Hükümeti’ni daha da zor bir duruma sokacağı kesin. Ancak Plamen
Oreşarski’nin Meclis’in tatile girmesinden hemen önce tanıtımını yaptığı
yönetim programı, hükümetin ömrünü uzatabilecek bir etki yaratabilir.
Oreşarski
Planı’nın Yarattığı Umut
“Oreşarski Planı”
olarak adlandırılan ve ekonomik krize karşı kısa vadede alınacak tedbirleri
tespit eden ekonomi paketinin güven vermesi durumunda ise hükümete dönük istifa
çağrılarında yumuşama gözlemlenebilir. Nitekim planın sadece meclise gelmesi
dahi olumlu bir etki yarattı ve Gallup International’ın yayımladığı son anket
sonuçlarına göre Bulgaristan Sosyalist Partisi’ne (BSP) verilen destek, yüzde
21.5’dan yüzde 21.7’ye çıktı.[2]
Destek Temmuz ayında ise 21.6 seviyesindeydi. Kuşkusuz ki düşük bir oran söz
konusu ancak Bulgaristan istikrarı açısından ümit verici, üstelik bir önceki
dönemin iktidarı olan GERB’e desteğin yine düşük bir oran olsa da yüzde
17.8’den yüzde 15.5’e gerilemesi de dikkate değer. Zira erken seçime gidilecek
olursa zaten Sosyalistler ve GERB en önde yarışan iki parti olacak ve GERB’e
destekte ani bir artış gözlenmediği müddetçe bugünün tablosundan farklı bir sonuç
da ortaya çıkmayacaktır. Daha açık bir ifadeyle Boyko Borisov liderliğinde
olmak kaydıyla –zira partisinde yerini doldurabilecek güçte alternatifi yok-
GERB açık ara iktidara gelebilecek güce ulaşmadığı müddetçe erken seçim ülkeye
sadece zaman kaybettirecektir.
Oreşarski’nin “Devletçilik,
gelişme ve adalet” başlığı altında hazırlanan tedbir paketi, ucuz maliyetli
kamu hizmetleri, küçük ve orta ölçekli tarım çiftçilerine 1500 Euro’ya kadar
devlet yardımı yapılması, küçük ve orta ölçekli işletmelerin teşvik edilmesi,
sabit maaş ve sosyal yardım teminatı ile öğretmenlerin teşvik edilmesi gibi
sosyal yardımları içeriyor. Bu açıdan aslında paket, halkın huzuru için sunulan
bir rüşvet görünümü sergiliyor. Daha açık ifadeyle göstericilerin evlerine
dönmeleri karşılığında devlet kasasının halkın düşük ve orta gelirli kesimine
açılacağı duyurusunun yapılması ile gösteriler tüm hızıyla devam ederken
Meclis’in tatile girmesinden hemen önce böylesi bir paketin açıklanması ve
oylanmasının yeni yasama dönemine bırakılması arasında bir fark yok gibi
görünüyor. Ancak Bulgaristan ekonomisinin yaşadığı sıkıntının ardında tüketimin
düşmesinin yarattığı durgunluk olduğu düşünülecek olursa ekonominin bu şekilde
canlandırılmasının bir gereklilik olduğu da anlaşılıyor. Sosyal harcamaları
karşılayan, iş yeri açabilen ve ürün yaratabilen bir ekonomi yapısı oluşturulması
da ekonomik krizden çıkışın tek yolu. Nitekim halkın temel sıkıntısı olan
işsizlik ve mali sıkıntılardaki artış son yıllarda yüz bin kadar şirketin
faaliyetine son vermesiyle daha da derinleşmişti. Daha iyi yaşam standardı için
Avrupa’ya kaçışlardaki artış da resmi rakamlara göre yüzde 14’ü bulan
işsizliğin yarattığı bir başka sorun. Bulgaristan Merkez Bankası verileri,
şirket ve özel kişilere ait mevduatların yüzde 80’den fazlasının 1000 Leva (500
Euro) kadar olduğunu gösteriyor.[3]
Avrupa’daki en düşük asgari ücret uygulayan ülke sıralamasında da 310 Leva (157
Euro) ile Bulgaristan ilk sıralarda yer alıyor. Nüfusun aylık geliri ortalama
400 Euro civarında ancak bu kesimin yarısını emekliler oluşturuyor. Halkın
beşte biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bir yandan asgari ücretin hiç
değilse 30 Leva kadar arttırılması için mücadele veren sendikalar bir yanda ise
işyerlerini kapatmama mücadelesindeki işverenlerin direnişi… Bu tablo
ekonominin uzun zamandır durduğunun bir göstergesi adeta.
Hükümetlerin
oligarklarla yani komünizm sonrası geçiş
sürecinin ortaya çıkardığı, hem sermayeyi hem de medyayı elinde tutan kesimle
arasına mesafe koyması da protestolar sırasında dile getirilen taleplerden
biriydi. Dolayısıyla Borisov’un başladığı ama nedense dar bir çevreyle sınırlı
kalan yolsuzluk ve rüşvetle mücadele; yeni, adaletli ve düzgün bir sistem
oluşturma görevi şimdiki Oreşarski Hükümeti’ne kalmış görünüyor. Yani riskli ve
kayıpları göze almayı gerektiren, yorucu bir mücadele. Ancak verilen sözlerin
tutulmamasının yarattığı güvensizlikle mücadele de yeni bir yönetim modelini
oturtmak kadar güç.
Oreşarski Planı’na
dönersek istihdam sağlama, fakirliği azaltma, halkın gelirini arttırma,
üretimle birlikte tüketimi de canlandırma hedefleri Oreşarski’nin öncelik
verdiği konulardır. Düşük ve orta
ölçekli işletmelerin finansmana erişiminin sağlanması, yine pakette yer alan ruhsat
ve izin konularında kolaylık sağlanması, duran ekonominin canlandırılması
açısından verimlilik sağlayabilecek önlemlerdendir. Bulgaristan halkının temel
endişesi ekonomik sıkıntıların orta ve düşük gelirlileri darboğaza sürüklemesi olduğuna
göre bu kesimi devlet desteği ile güçlendirme niyetindeki Oreşarski Planı’nın
toplumda karşılık bulacağı söylenebilir. Öte yandan bir önceki hükümetten
devralınan fahiş elektrik ücreti konusunda da yapılması gerekenler olacak. Sonuçta
protestocuları tetikleyen ilk gelişme, elektrik zammıydı. Oreşarski, aslında
kapatılması gereken Kozloduy nükleer elektrik santralinin eski ünitelerinden 5.
ve 6. blokların çalışma sürelerini uzatmayı planlıyor. Böylece ülkede elektrik
üretim maliyeti düşük düzeyde tutulabilecektir.
Ancak iki açmaz
bulunuyor: Kaynak bulma ve bugünün protestocularının beklenti çıtalarının eski
yöntemleri işlevsiz kılacak denli yükselmiş olması.
Kaynak Sorununda
Çare AB
Kaynak konusunda
hedefin AB fonları olacağı açıktır. Nitekim ekonomi planının hazırlanmasındaki
etkenlerden biri de Bulgaristan’ın tehlikeye giren AB fonlarındaki payını
kurtarma niyeti olsa gerek. Daha önce 220 milyon Euro tutarında katılım öncesi
yardımı kaybeden Bulgaristan, üyelik sonrasında da benzer kayıplar yaşadı. Proje
üretilememesi nedeniyle AB’nin Bulgaristan’ın altyapı sorunları için
hazırladığı 5 milyar 500 milyon Euroluk kaynağın yalnızca yüzde 1.6’sı yani 90
milyon Euro’su kullanılabildi. Kullanılan kısmı da soruşturmaya uğradı.
Anlaşılan 2010’da AB Fon Bakanlığı oluşturulması da sorunu çözebilmiş değil. Bulgaristan,
şimdi de uyum politikası kapsamında AB’nin öngördüğü mali kaynakları
alamayabileceği uyarısı ile karşılaştı. 2015’e dek kabul görebilecek projelerin
üretilememesi durumunda Bulgaristan kendine ayrılan finansmanın sadece yüzde
30’unu kullanabilmiş olacak.
1 Ocak 2014
itibariyle başlayacak AB’nin yeni program döneminde Bulgaristan Avrupa fon
kaynaklarından 2020 yılına kadar 13 milyar Euro kullanabilecek. Bu kez
projelerin mahiyeti farklı olacak. İş gücü piyasasında reformlar yapılması,
yeniliklerin teşviki açısından iş ortamının iyileştirilmesi, altyapının
geliştirilmesi, ekonomideki kaynakların yönetiminin iyileştirilmesi, idare ve
yargı sistemi kapasitesinin artırılması şeklinde sıralayabileceğimiz beş
öncelikli alanda kullanılmak üzere yeni bir kaynak aktarımı söz konusu.[4]
Gerek uyum politikası kapsamında gerekse yeni programla Bulgaristan’a ayrılan
kaynak, Bulgaristan’ı krizden çıkarabilecek düzeyde. Oreşarski’nin de bu
kaynağa güvendiğine şüphe yok. Kaynağa ulaşımın bağlandığı şartlar yani
Bulgaristan’ın yeni dönemdeki yükümlülükleri de önemli olacaktır. Ayrıca
fonların dondurulması ya da kesintiye uğramasına sebep olan yolsuzlukların
engellenmesi ve bu konuda AB’nin güveninin kazanılması da gerekecektir.
Dolayısıyla her türlü sorununun aşılmasında bu konuda tatmin edici bir çabanın
gösterilmesi şart halini almıştır. Bugüne dek gelen hükümetlerin baş edemediği
ya da bir şekilde çarkın bir parçası olduğu bu sorunun giderilmesi için de
sadece iyi niyet yetmeyecektir. Oreşarski’yi gerekirse siyasi geleceğini riske
atmayı göze alarak girişeceği bir mücadele bekliyor. Ne var ki onun da
“Gerekirse bu yolda ölürüz yine de ülkeyi düzlüğe çıkarırız” benzeri
söylemlerle iktidara gelenler gibi koltuğu sevme ve birini yok ederken yeni bir
menfaat çarkı oluşturmaya girişmesi de ihtimallerin en güçlüsüdür.
Protestoların
Artması İhtimali
Oreşarski’nin
hazırladığı planın yürürlüğe girmesi ve buna kaynak bulunması tek başına
hükümetin iktidarını garantileyebilecek bir unsur değil. Kaynağa ulaşılması
için gereken “şeffaf yönetim”, yolsuzluk çarkını engellemek gibi ödevler
aslında aynı zamanda protesto için sokağa dökülen insanların da ortak şikayeti.
Bu konuda güven ortamını oluşturabilmek ise bir plan kaleme almakla olmuyor.
Sonbahar’da okulların açılması ile birlikte katılımcılarını daha çok
öğrencilerin oluşturduğu yeni protestolar dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi
Bulgaristan’da da yönetim için bir endişe kaynağı. Son dönem deneyimleri, protestoları sertlikle
dindirme yöntemlerinin direnişi sertleştirdiğini ve protestolara katılımı
arttırdığını gösterdi. Herhangi bir siyasi partinin taraftarı olmayan yani bir
başka partiyi iktidara getirme gibi bir niyetle başlamayan bu tür protestolar
açısından erken seçime gidilmesi dahi çözüm sağlamayacaktır. Kendilerini aptal
yerine koyduğunu zanneden yönetimi hedef alan protestocular, hükümetin kendi
varlıklarını ve taleplerini kabul ettiğini görmeyi bekliyorlar. Bu nedenle
Bulgaristan açısından erken seçim pek de istikrar sebebi olabilecek bir seçenek
gibi görünmüyor.
Protestoların
hızlanması ve kalabalığın öfkesini dindirmek açısından erken seçim kararı
alınmasından başka bir seçenek kalmaması durumunda, yeni bir seçim
Yunanistan’da da gördüğümüz gibi daha güçlü bir hükümet anlamına gelmeyecektir.
Zira GERB gerekli toparlanma sürecini doldurmamış, GERB’e dönük tepkiler henüz
yumuşamamıştır. Aksine pek çok partinin az sayıda milletvekili ile girdiği
parçalı bir meclis ve meclisten doğan çok ortaklı bir hükümet ya da teknokrat
hükümet söz konusu olacaktır. Aslında parlamentonun yetkilerinin bir nevi AB
yetkililerinin eline geçeceği böylesi bir sistem Bulgaristan halkı için kötünün
de kötüsü bir ihtimal olacaktır.
Sonuç olarak
gösterilerin yaratacağı kaosun atlatılması bir zorunluluk gibi görünmektedir.
Ancak bundan sonra da Ocak 2014’e dek yürürlükte kalması planlanan Oreşarski
Planı’nı izleyecek yeni bir kalkındırma projesinin devreye sokulması
gerekecektir. 22-25 Mayıs 2014 gerçekleştirilecek Avrupa Parlamentosu seçimleri
de Oreşarski Hükümeti açısından yeni bir kritik eşik olacaktır. Bu seçimde
GERB’in Bulgaristan genel seçimlerinde aldığı oyun üzerine çıkması ya da
Sosyalistlerin bu seçimdeki desteğini yeniden sağlayamaması, yeniden erken
seçim çağrılarını gündeme getirecektir. Bugün için GERB’in oyları düşüş
gösterirken Sosyalistlerin oyları göreceli olarak yükselmektedir ancak yeni
protesto gösterileri ülkenin siyasi havasında çarpıcı değişiklikler
yaratabilir. Oreşarski’nin iki ortaklı ve ATAKA destekli hükümetinin kendini
halkına kabul ettirebilmek için GERB’in iktidarı tek başına kazanabileceğine
inanacağı güne kadar vakti olacaktır. Elbette yeni bir skandala imza atmazsa…
* 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Balkan ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi
Başkanı, gkyasin@gmail.com
[1] Delyan Peevski’ye ait medya grubunun seçimlerden sonra Türkiye
Başbakanı Erdoğan’ı ve partisini hedef alan yayın yaptıklarını, GERB lideri
Boyko Borisov ile Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in de aynı şekilde ciddi bir
eleştiri yağmuruna tutulduğunu not düşmek gerekir. Peevski, HÖH’ün adayı olarak
meclise girmiştir. HÖH ile eski lideri Ahmet Doğan’ın AKP’nin tepkisini
çekmesi, Bulgaristan seçimleri öncesinde ikinci bir Türk partisi olarak
Hürriyet ve Şeref Partisinin kurulmasının ardında AKP’nin yer alması ve Türk
seçmenlerin bu yeni partiye yönlendirilmek istenmesi bahsedilen yayınların
sebebi gibi gözükmektedir.
[2] Bulgarian Socialists maintain poll lead despite protests, The
Guardian, 20 Ağustos 2013, http://www.theguardian.com/world/2013/aug/20/bulgarian-socialists-poll-lead-protests
[3] Milka Dimitova, Bulgarlar,ekonomiye karamsarlıkla bakıyorlar,
Bulgaristan Radyosu, 29 Temmuz 2013, http://bnr.bg/sites/tr/Economy/Pages/290713bulgaristan-vatandaslari-ekonomiye-karamsarlikla-bakiyorlar.aspx
[4] http://bnr.bg/sites/tr/Lifestyle/BGEU/Pages/240613avrupa-fon-kaynakları.aspx
1 yorum:
Teşekkürler, çok bilgilendirici yazı olmuş.
Yorum Gönder