Yeni güç alanı Avrasya Birliği ve Türkiye

15 Haziran 2014 Pazar |

Bekir Günay 

Avrasya Birliği fikri, ilk kez 1994 yılında Kazakistan Devlet Başkanı Nur Sultan Nazarbayev tarafından Moskova Üniversitesi'nde gündeme getirildi. Bu dönemde Rusya tarafından dikkate alınmayan bu düşünceyi Putin 2011 yılında sahiplendi. 18 Kasım 2011'de Kazakistan, Belarus ve Rusya tarafından birliğin kurulmasına karar verildi. 29 Mayıs 2014'te Kazakistan’da üç ülke tarafından imzalanan antlaşmaya göre birlik 2 Ocak 2015'te resmen kurularak ete kemiğe bürünmüş olacak.

Belarus, Kazakistan ve Rusya arasındaki anlaşma, Avrasya Ekonomik Birliği'ni Avrupa Birliği benzeri ekonomik ve gümrük birlikteliği üzerinde konuşlandırıyor. Birlik ilk etapta ticari ve ekonomik eksenli görünüyorsa da uzun vadede nasıl bir yapıya erişeceği tartışma konusu. Bu konuda iki kanaat hâkim. İlki Nazarbayev’in ilk gündeme getirdiği şekliyle Kültürel Avrasyacılık ekseninde Avrasya’nın kültürel dokusunda tarihi süreçte kim etkin olmuşsa tüm devlet ve toplulukları kucaklayacak, ağırlıklı olarak ekonomik tabanlı bir oluşum. İkinci görüş ise Rusya’nın klasik Avrasyacılık ekseninde eski Sovyet hinterlandına yeniden hükmeden bir Rusya imparatorluğunun oluşumunda Avrasya Birliği'nin ara evre olarak kullanılmasıdır.

Birlik, özellikle son iki senede bu çerçevede geçen tartışmalarda kurucu ve baskın ülke Rusya’nın isteği doğrultusunda gelişmeye başladı. Kazakistan’ın Rusya’ya rağmen bazı manevralar yaptığı da görüldü. Nitekim 30 Nisan 2014’te Minsk’te yapılan toplantıda Rusya’nın önerisiyle Ermenistan'ın da kurucu üye olarak alınması fikrine Karabağ’daki katliamlardan dolayı Erivan'ı Azerbaycan’dan özür dilememesi gerekçesiyle Kazakistan'dan veto geldi. Rusya istediği sonucu alamadı.
Bununla birlikte Kazakistan örgütte Rusya’yı dengeleyici pozisyonda olmadığını da gördü. Bu çerçevede Kazakistan kendi Avrasyacılık politikası çerçevesinde Rusya’yı dengeleyecek bir ülke olarak Türkiye’nin birliğe üye olmasını, bunu diğer Türk Cumhuriyetlerinin de takip etmesini arzulamaktadır.
Tüm bu gelişmeler ekseninde Türkiye açısından Avrasya Birliği'ne bakarsak bazı artı ve eksileri içinde barındırdığını görmekteyiz.
21 yüzyıl güç dengesi Avrupa’dan Asya’ya doğru kaymaktadır. Dünyanın en büyük pazarı, aynı zamanda tüketim merkezi, enerji talebi vb. etkenlere paralel olarak Asya'nın artan önemi ortadadır. Enerji ekseninde hem talep alanı, hem de üretim sahası olarak (Hazar ve çevresi) Avrasya coğrafyasının Asya’ya evrildiği ortadadır.
Kazakistan Çin’le petrol ve doğalgaz anlaşması yaptı. Çinliler Kazak gazının kabaca yüzde 20'sini alıyorlar. Türkmenler de Çinlilerle benzer anlaşma yaptı. Türkmen gazı Çin’e gidiyor. Buna paralel olarak Rusya-Çin doğalgaz anlaşması, Rus, Çin, Kazakistan ve Almanya arasında yapılacak “Yeni İpek Yolu Ekonomik Kemer” projeleri gibi yeni güç oluşumlarının yanında ABD yeni savunma konseptini de Ortadoğu’dan Asya’ya kaydırdı.
Son 4-5 yıl içinde siyasi gelişmelere baktığımızda da dünya denkleminin yavaş yavaş Avrupa’dan Asya’ya kaydığı ortadadır. Ana uluslararası aktörler dışında Güney Kore ve Japonya gibi devletlerin de özellikle lojistik, enerji taşımacılığı ve iletişim sektörlerinde Avrasya’ya olan ilgisi üst seviyelerdedir. Bütün bu gelişmeler ekseninde klasik "Şanghay İşbirliği" yerine sağlam çekirdekli yeni oluşum olarak Avrasya Birliği farklı bir cazibeyi içinde barındırmaktadır.
Bu gelişmeler çerçevesinde Türkiye’nin şu ana kadar Avrasya çizgisinde ekonomik ya da siyasi bir pozisyon belirleyemediği görülmektedir. Avrasya Birliği Türkiye için, baktığınız açıya göre farklılar arz etmektedir.
Avrasya Birliği güç denkleminde Kazakistan’ın siyaseti Türkiye’yi Avrasya Birliği'ne dahil etmektir. Şunu unutmamız gerekir: Türkiye gibi çaplı ülkelerin taraf değiştirecek şekildeki davranışları uluslararası politikayla direkt ilişkilidir. Türkiye 1946'dan bu yana dış politikasını sabit iki koridor üzerinde icra etmektedir. Biri NATO üyeliği, diğeri AB'ye üye olma sürecidir. Bu, hükümetlerin de üstünde devlet politikasıdır. Şu ana kadar gelen hükümetler, AK Parti hükümetleri de dahil bu iki yolun dışına söylem olarak çıksa da eylem olarak çıkamamışlardır.

Dolayısıyla Türkiye’nin bu iki çizgiyi bırakıp Avrasya Birliği gibi sonu tam belli olmayan bir oluşumda yer almasını söylemek saflık olur. Ancak Türkiye’nin çok yönlü dış politikası çerçevesinde gözlemci ülke vb. statüde çalışmalar içinde bulunması gerekmektedir. Bununla birlikte Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kasım 2013'teki St.Petersburg ziyaretinde "Bizi Şanghay İşbirliği'ne alın" dediği Putin’e "Bizi Avrasya Birliği'ne alın" deseydi tepkinin farklı olacağını unutmamalıyız.
Maalesef Türkiye’de ne üniversite çevresi ne de siyasi erk, Avrasya Birliği ve Avrasya’daki yeni siyasi oluşumlar konusunda net bir strateji geliştirebilmiştir. Yine de Türkiye’nin kendini merkeze aldığı, oluşmuş veya oluşmakta olan yeni birlikler bulunmaktadır. Kazakistan, Azerbaycan ve Kırgızistan’la birlikte kurdukları, Türkmenistan’ın da gözlemci olduğu Türk Konseyi sessiz ama etkili bir oluşum olarak Avrasya coğrafyasında yoluna devam etmektedir. 
Sonuç olarak dünya Avrupa’dan Asya’ya doğru evriliyor. Ortadoğu petrolleri yerine Hazar petrol ve doğalgaz eksenli yeni enerji piyasası oluşuyor; Rusya, Çin ekonomik ortaklık hamlelerine girmekteler. ABD askeri stratejilerinin ana merkezi Asya’ya kaymıştır.
Bu süreçte Türkiye’nin dış politikadaki Ortadoğu tıkanıklığını açacak, kısa vadede Orta Asya ve Hazar çerçevesinde, uzun vadede ise Asya ekseninde koridorlar mevcuttur. Bu yeni oluşumlara karşı önceden belirlenmiş stratejilerle pozisyonunu güncelleyip bir adım öne geçmelidir. Unutmayalım dış politika öngörüye dayanır ve geleceğe bakar. Mevcut olan, daha önceden hazırlanmış stratejilerin ürünüdür. Eğer o stratejiyi siz hazırlamamışsanız oradaki rolünüz sadece figüran olmaktır ki Türkiye tarihsel gelenekte hep oyun kurucudur.

Doç. Dr. Bekir Günay, İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Müdürü'dür. İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü'nden mezun oldu. 1994-2010 yıllarında Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde görev yaptı. 2007-2008 yılları arasında ABD'de University of North Texas'ta misafir öğretim üyesi olarak bulundu. 2010 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyeliği yapmaktadır. Bekir Günay’ın ulusal ve uluslararası birçok hakemli dergide yayını ve bildirisi bulunmaktadır.
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

0 yorum:

Yorum Gönder

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve AJANS BG'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.