Oy, Volene, Volene! Pireden deve olmaz...

31 Ekim 2010 Pazar |

Türkiye Cumhuriyet Bayramının yaratığı coşku daha kalplerden silinmemişti, akşam kuzenim Tuncel’in düğününe gittik. Bu sabah ise Cadılar Bayramında (Halloween) uyanıvermişim. Aslında cadıya, periye pek inanmam,t abi bunu sizlere de tavsiye etmem. Çocukluğumuzda bizleri hep bunlarla korkutuyorlardı zaten, dağ başlarında geceleri korkudan ödlerimiz kopmuyordu değil…Türkiye de bu fenomene yavaş yavaş ısınıyor, artık burada da giderek artan sayıda bar partileri düzenleniyor. Güya 31 Ekim’de yaşayanlar ve ölüler dünyası arasındaki sınırın inceldiğine; bu nedenle öbür dünya yaratıklarının bizim dünyamıza geçtiğine inanılırmış. Aslında Cadılar Bayramı,aynı zamanda hasat mevsiminin bitişini kutlamak için gerçekleşirmiş.Bu hasat bağlantılı kutlamalar bizim kültürümüzde de vardır.Neyse,bir gecelik cadılara saygı duyarız,biraz monoton hayatımız renklensin yahu…

Kardeş haber sitemiz “Kırcaali haber” bu yıl Türkiye Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla kutlama mesajı yayımladı. Bu beni çok sevindirdi, çünkü Balkan Türkleri arasında bir tek Bulgaristan Türkleri belki yarım asırdan beri Atatürk ve Türkiye sevdasını açıkça dile getiremiyorlardı.Bir Batı Trakya Türkü,Makedonya ve Sırbistan Türkü ,hatta Bosna’lı için ise bu geçerli değildir.Bu konu sanki toplumumuzun bir sosyal ezikliğinden kaynaklanıyor.Öteki Balkan devletlerinde yaşayan Türkler özgür şekilde Atamıza ithaf bir edebiyat ve resim yarışması düzenleyebiliyor,şairleri şiirler yazabiliyor,ressamları Anadolu insanının kahramanlığını dile getirebiliyordu,ama bu konularda sanırım Bulgaristan’da en azından 20 yıldır bir yasaklama yoktur…

Unutmamalıyız ki, bizim dedelerimiz ,yani Rodop Türkleri birinci Türk Cumhuriyeti’ni kuranlardır.Batı Trakya Cumhuriyeti’nin tarihini irdelediğimizde,”Milletin mi devlete vücut verdiği,ya da devletin mi milleti biçimlendirdiği” sorusu,insanımızın önüne çıkacaktır.Yenilmiş devletin orduları ile çilekeş Rodoplu’ların azmiyle zaferler kazanılıyor,fakat bunları iktidarsız bir devlet yenilgiye döndürüyor!Ve yıllar sonra beyinsiz komünist Bulgar cuntacılar Bulgaristan’a milletlerarası anlaşmalarla bırakılmış Türk azınlığını inkara kalkar,onları dinlerinden,dillerinden,görenek geleneklerinden eder miydi,ya da Yunan faşist cuntacılar,tarih boyunca hiçbir dönem kendilerine ait olmamış Kıbrıs Adası’nı bütünüyle ele geçirmeye kalkabilir miydi…1821 Yunan ayaklanmasından 19222ye kadar Amerikan tarihçi Justin McCarty’ye göre 10 milyon insanımız katledildi ve kayboldu…1915’de dünya Türk’ü yok etmek için boğazına sarıldı.1923’de kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfusu 13 milyondu.Ve Atatürk ”Az zamanda büyük işler başardık,”diyordu 1933’de.Bir yok oluşun tehlikesinden dönüp,bütün engellere ramen gerekli olan bir varoluşu gerçekleştirebilmek dahi kendi başına büyük bir başarı değil mi…Günümüzde bazı kesimler Türk’ün üstünlüğüne o kadar içerlemişler ki,en küçük bir fırsatta bunun doğru olmadığını ispatlamaya kalkışıyorlar.Yeni bir asrın başında hiçbir kimsenin aşağılık duygusu yaşamaması gerekiyor.Pireden deve olmaz,deveden ise pire…

Bugünlerde Facebook’ta yeni bir net arkadaşım oldu.Şefika öğretmen Kırcaali’nin bir köyünde görevli. Küçüklüğünde hiç ana dilinde ders görmemiş, fakat azminle, ana-babasının desteğiyle edebiyat Türkçesini öğrenmiş ve şimdi hocalık bile yapıyor. O çok üzgündü. Güya bizim bazı hemşehrilerimiz çocuklarının Türkçe eğitim görmesine izin vermezlermiş… İşte buna dananın kuyruğunun koptuğu an denmez mi? Neden bazı ana babalar çocuklarının daha geniş düşünebilmesini arzulamıyor, daha korkusuz ve özgür konuşabilmelerini. Türkçemizin ana kucağından,ölüm döşeğine yanında olmasını kimler istemez ki.Yalnız Rodoplar’da konuşulmuyor Türkçe,milyonlarca insan paylaşıyor dilimizi,milyonlarca yürek bu dille sesleniyor günümüzde. Ana dilimiz bizlere nasıl millet olduğumuzu öğretecek,nasıl sınırlar ötesi ve çok güçlü bir millet olduğumuzu…

Tuncel’in düğünü ise harika güzelliklerle doluydu .Gelin damat adayları yine bizim Kırcaali diyarının insanı.Bursa’nın Yunus Eli mahallesi sakinleri.Burası eski bir Osmanlı köyü,şimdilerde nüfusunun çoğunluğunu Bulgaristan göçmenleri oluşturuyor,aynı zamanda burada Türkiye’nin her bir tarafından gelenler de yaşamaktadır.Masallarda her ne kadar kırk gün kırk gece süren düğünlerden söz edilse de,artık Anadolu’da düğünler genellikle üç gün sürmektedir.Göçmenler ise yalnız hafta sonları olan iki günlük düğünleri hem ekonomik hem de sosyal açıdan tercih etmektedirler.Düğünlerimiz genelde eğlence havasında ve müzik eşliğinde geçerler.Bu düğünümüzü siyasilerimizin izlemesini pek isterdim.Çoğumuz sanırız ki Türkler’le Kürtler’in arasında bir düşmanlık var,ama gelin de bir görün düğünlerimizde ki sergilenen sıcak ve samimi komşuluk ve kardeşlik havasını.Yunus Eli’nin Kürt ailelerinin çoğu bu düğüne çocuklarını bile getirmişlerdi.Herkes sarmaş dolaş,eğlence ve oyunlar gırla gitti.O “Caney caneyler’de söylendi, kıvrak Rumeli havaları da,Bulgarca çalga müzikler de… Bulgaristan’da Bulgar komşularımızla beraber yapıyorduk düğünlerimizi,Türkiye’de ise Kürt komşularımızla.Bu böyle de devam edecektir, ebediyete kadar.Bu tür beraberlik manzaralarını hazmedemeyenler için insanımız alaylı türküler bestelemeye devam edecektir.Bu düğünde söylendiği hit çalga gibi; ”Oy Volene,Volene,çakat te svinete na Belene…”

0 yorum:

Yorum Gönder

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve AJANS BG'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.