SUSAN TELEFONLAR

16 Ocak 2012 Pazartesi |

Mehmet ALEV

Aman ya Rabbim, telefon rehberimi açmaya, karıştırmaya korkuyorum. Ne bu kayıp, ne bu kırım?!
Bir arkadaşımı, yakınımı yitirdiysem, telefonunun üzerine bir kırmızıçizgi çekiyorum. Şu 15-20 kusur yıl içerisinde, ne iyi insanlarım, can dostlarım Allah’ın rahmetine kavuştular…
Azrail’in de bir işine yaradı şu göç! Kendi sorumluluk alanını bir başkasına yüklemek ne kolay! Hele bu iş bir angarya ise…
Göç libaslarıyla süslü Azrail, önce benden öz eşimi istedi, aldı. Onu bana çok gördü. Boynumu büken bu kara talih, beni daha “ ’89 Göçü”nün ilk yıllarında yakaladı.
Bunu takip eden zaman dilimleri içinde de en yakın insanlarıma, dostlarıma o korkunç, simsiyah ellerini uzattı, durdu…
Dolno Prahovo’lu can arkadaşım, şair Hasan M. Özkan, büyük ailesiyle Bursa’da almıştı soluğunu. Kendisiyle sık sık görüşüyor, dünyalarımızı paylaşıyorduk. Hasan, o bitmez tükenmez enerjisi ve hoşgörülüğü ile geleceğe dönük muazzam planlar çiziyordu. Hem şair, hem bir parça feylesoftu. Şiirlerinde de çok anlamlılığı, derinliği başköşeye oturtmuştu. Bir gün öğrencilerimle ders yaparken beni telefona istediler. Hasan, kötü gün dostu Hasan Hocam, şairim dünya yolculuğunu tamamlamıştı!
Özkan’ın acısını yaşayamamıştık henüz, bu kez Haykırış’ın gırtlağına sarıldı menfur. Bir şairin gırtlağına saldırmak, onu yok etmekti güpe gündüz. Bir şair söylemekten, haykırmaktan nasıl mahrum edilir?! Annesinden ayrı düşen Nurettin, sanki alınyazısını bir kahin gibi önceden okumuşcasına, soyadı olarak “Haykırış”ı yeğlemişti…
Bir süre sonra, yazar Fahri Tahir( Tekulus) hemşerimin telefonunun üzerine de çektim kalemi. Henüz tamamlamıştı Kırcalili hemşerim yarım yüzyıllık ömrünü. Nefis öyküler kazandırmıştı edebiyatımıza. Bir de cezaevi ve sürgünde geçen acılı günlerini de kaleme almıştı. Bu eserini yayınlamak için müsait an bekliyordu. Erken ecel ona bu imkanı vermedi…
Mücahidimiz, şair Nuri Turgut Adalı’nın telefonu da elimin altındaydı. Görükle’de( Bursa) kaldığı zamanlarda bir “Alo” der, kendisine ulaşırdım. Biraz gecikmeyle de olsa, Ayşe anne ile ne uyumlu bir yuva kurmuşlardı. Hiç eksiksizdi konukları… Büyük kayıp haberi Momçilgrat’tan geldi!
Yitirdiğim yaratıcı dostların listesinde Latif Karagöz de vardı. Çorlu’dan… Onunla zaman zaman telefon görüşmeleri yapıyor, Bursa’yı da ziyaret ediyordu. Hele Bulgaristan Türklerinin çocuk şiirinde zirveleri yakalamıştı. Duyarlı bir kişiliği vardı. Her yeni kitaba kendi eseriymiş gibi sarılıyor, kitap üstüne düşüncesini esirgemiyordu.
Latif Ali’nin telefonu yoktu rehberimde. Bursalar’a uzanmamıştı onun yolu. İki binli yıllara girmeden onu da Azrail aldı aramızdan. “ Siz Doktor Bey” şiirinde ne ustaca betimlemişti kendi sonunu…
Erken, vakitsiz yitirdiğim sanatçı dostlarım, nur içinde yatsınlar, halleri vakitleri yerindeydi. Yeni yuvalara kavuşmuşlar, maddi sıkıntıları atlatmışlardı…
İlle şu göç olaylarında kimi insanların ruh dünyasında birtakım felaketler baş gösterir ki, onların yıkımlarından sağ salim çıkmak her Allah kulunun harcı değildir. Hele sanatçılar bu yıkımları götüremezler. Bir gün kendilerini uçurumun kıyısında bulurlar… Telefonları da susmuş olur.
Bir de şu var:
Yıllardan sonra, 2012’nin başlarında ne hikmetse, işine gelen de gelmeyen de, “ ’89 Göçü”nün değerlendirmesini yapıyor! Güya kendi rızamızla yurdumuzu, yuvamızı terk etmişiz?! Bu güne kadar kendi yurdunu yuvasını, aklıselim sahibi olup, terk etmiş birini gördünüz mü?
( 15.01.2012)

0 yorum:

Yorum Gönder

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve AJANS BG'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.