Osmanlı'da kölelik ve Bulgaristan gerçeği

2 Mart 2012 Cuma |

Durmuş ARDA
1877-1878 Osmanlı - Rus savaşından sonra yapılan Aya Stefanos
antlaşmasının yapıldığı 3 Mart gününü, Bulgaristan, Osmanlı
egemenliğinden kurtulduğu için milli gün ilan etmiştir... Her ülkede
olduğu gibi, Bulgaristan'ın da kurtuluş veya bağımsızlık gününü
kutlaması gayet doğaldır...
Bulgaristan'da 3 Mart günü kutlamalarında, dikkat edilirse çok az
konuşmacı normal olan "Osmanlı egemenliğinden kurtuluş" der,
genellikle anormal olan "500 senelik Türk altıdaki kölelikten
kurtuluş" denir...
Nasıl köleliktir bu?
Bulgarlar, 1396 yılında Osmanlı egemenliğine girdikten sonra da
kiliselerini ve kiliselerin çevresindeki "kiliyno" dedikleri oda
okullarını korumuşlardır. Hiçbir Bulgar, yerinden yurdundan
sürülmemiştir. Osmanlı idaresindeki topraklarda Bulgarlara tarım,
ticaret gibi faaliyetler serbest olup; hatta yeniçeri ocağından
yetişen Bulgar çocuklarından sadrazam ve vezir olanlar da çıkmıştır...
Fransız devriminden hemen sonra ise, 19. yüzyılın başlarında, Batı
Avrupa ile birlikte Bulgar çocuklarına kendi anadillerinde laik eğitim
olanakları sağlanmıştır ve lise düzeyinde Bulgar dilinde eğitim veren
onlarca okul açılmıştır... Ayrıca aynı çocuklara misyoner okullarının
kapıları da açık tutulmuştur...
Örneğin 1863 yılında İstanbul'da açılan ve her etnik grubun
anadilinde de eğitim veren Robert koleji, açılışından hemen sonra,
onlarca Bulgar çocuğuna kapılarını açarken, ilk Türk çocuğunu ancak
1881 yılında kabul etmiştir. Örneğin-kıyaslamak açısından- 1882
yılında, 232 Robert koleji mezunundan 89'u Bulgar, 85'i Ermeni, 28'i
Rum, 7'si Türk ve 23'ü diğer etnik gruplardandır. Aynı Robert
kolejinin Bulgar mezunlarından beşi, Bulgaristan'ın kuruluşundan
birinci dünya savaşına kadar dönem dönem Bulgaristan hükümetlerinde
başbakanlık yaparken; aynı dönemde kurulan tüm Bulgaristan
kabinelerinde ise en az birer Robert kolej mezunu bakanlık yapmıştır...
Şimdi "Robert koleji Türk değil, Amerikan okulu" dediğinizi duyar
gibiyim. Doğru... Fakat Robert koleji Türklerin egemenliğindeki
İstanbul'da ve Bulgarlar, Bulgaristan resmi tarihine göre Türklerin
kölesi değil miydi? Köleler nasıl kolejde okuyabiliyor?
Görüldüğü gibi Türklerin kölelik anlayışı bir başka olsa gerek...
Böyle köleliğe can kurban değil mi?...
Şimdi Bulgaristan kurulduktan sonra Bulgar idaresinde kalan
Türklerin durumuna kısaca bir değinelim...
Objektif olmak açısından Türk veya Bulgar kökenli kaynak kullanmak
istemediğim için Amerikalı ünlü tarihçi Justin McCarthy'nin
Balkanlar'da ve Kafkaslar' da katledilen veya aynı yerlerden göçe
zorlanan Müslümanların felaketini anlattığı " Ölüm ve Sürgün" adlı
eserinden yararlandım. Justin McCarthy'nin belirttiğine göre, 1877-
1879 yılları arasında 260 bin sivil Türk veya Müslüman hayatını
kaybetmiş olup; bunların bir kısmı açlıktan, hastalıktan veya soğuktan
donup ölmüş olsa da birçoğu Rus askerleri veya Bulgar çeteler
tarafından katledilmiştir. Aynı dönemde 515 bin sivil Türk yerinden
yurdundan göç ettirilip malvarlıklarına el konulmuştur. 1879- 1887
yılları arasında 52 binden fazla Türk yine göç etmek zorunda
kalmıştır.
1912 Balkan savaşında ve sonrasında ise, Balkan ülkelerinden göçe
zorlanan 414 bin Müslüman'dan- Bulgaristan'ın ele geçirdiği
toprakların en az olmasına rağmen- 148 bin Müslüman Bulgaristan'ın ele
geçirdiği topraklardan göç ettirilmiştir. Buna karşılık 1.Balkan
savaşı sırasındaki Bulgar asker ve çetelerinin Müslümanlara karşı
işledikleri cinayetlere ve aşırılıklara rağmen, sadece 50 bin
civarında Bulgar da Doğu Trakya'dan göç etmek zorunda kalmıştır; buda
kıyaslamak açısından belirtmek gerekirse, her üç Müslüman'a karşılık
bir Bulgar eder.
Bulgaristan'dan Türk göçü, barış dönemlerinde de devam etmiştir.
Türkiye resmi kaynaklarına göre( barış dönemini kapsadığı için
rakamların çarpıtılmadığı inancındayım) 1925- 1949 yılları arasında
219 bin, 1959- 1952 yılları arasında 154 bin, 1968- 1979 yılları
arasında 116 bin olmuştur. 1984-85 yıllarında Türklerin isimleri
değiştirilmek suretiyle girişilen asimilasyon politikasından sonra en
son 1989 zorunlu göçü ve sonraki dönemde ise 300 bin civarında Türk
yerinden yurdundan olmuştur...
Bu arada Justin McCarthy'nin kitabının 13. sayfasında belirttiği
bir gerçeği, aktarma gereği vardır: "Onlar(Osmanlılar) Hıristiyanlara
çok kez iyi davrandılar, çok kez de kötü davrandılar ama, onların
varlıklarını sürdürmelerine ve dillerini, geleneklerini, dinlerini
korumalarına izin verdiler. Böyle yapmaları da(insanlık ve adalet
açısından) doğru olmuştu; ne var ki, eğer 15. yüzyıl Türkleri böyle
hoşgörülü olmasa idiler, 19. yüzyıl Türkleri kendi yerlerinde
yurtlarında yaşamayı sürdürüyor olabilirlerdi."
Bu konuda başka söze gerek var mıdır?
1878 yılından beri Bulgaristan'dan 2 milyon civarında Türk veya
Müslüman yerinden yurdundan olmuştur. Bu sürülen 2 milyon kişiden
kabataslak hane başına on kişinin düştüğünü hesaplarsak, Bulgarlara
kalan ev sayısı 200 bin olur; hane başı bir ev hayvanı kalmış olsa,
200 bin hayvanın sahibi değişmiş olur. Kanımca en az her dört
Bulgar'ın üçü, bu mallardan doğrudan veya dolaylı olarak faydalandığı
için, hemen hemen her Bulgar, bir Türk'ün bir şeylerini gasp etmek ve
bir Türk'e zarar vermeyi gayet doğal karşılıyor; bu bazen malvarlığı,
bazen rüşvet talebi, bazen de insan hakları olabilir...
Görüldüğü gibi, bu üretmeden gelire karşılık "Türk altındaki
kölelik", "Türkler geliyor", " Türkleştirileceğiz" edebiyatı kuşaktan
kuşağa geçerek gelenek haline gelmiştir...
Şimdi neden "Osmanlı egemenliğinden kurtuluş" değil de " Türk
altındaki kölelikten kurtuluş" denildiği daha iyi anlaşılıyor. Çünkü
Osmanlı savaşı kaybetmiş ve Osmanlı varlıkları meşru olarak kurulan
devletin eline geçmiş ve Osmanlı bir nevi varlığını yitirmiştir. Fakat
Türk halkının senelerdir çalışarak edindiği malvarlıkları bazılarının
iştahını kabarttığı için "Türk altındaki kölelikten kurtuluş" cazip
gelmiştir.
"Türk altında kölelik", "Türkler geliyor", "Türkler gelecek"
edebiyatı yapılarak Bulgaristan'ın ilk kurulma aşamasından sonra veya
daha sonraki dönemde ve bu zamana kadar gelenek haline geldiğine göre,
Türkleri katlederek veya eziyet çektirerek "malı götürme" taktiği
olarak sürdürülmüştür. İlk aşamada bu taktik Türklerin malvarlıkları
için geçerli olsa da, daha sonraki dönemlerde ise kendi Bulgar
halkının malvarlıklarını da gasp etme taktiğine dönüşmüştür. Örnek
vermek gerekirse Bulgaristan'da son dönemde yapılan özelleştirmelerde,
aslan payını kimlerin aldığı herkesin bildiği bir gerçektir.
Gelelim Bulgaristan'da hala yaşayabilen Türklerin şimdiki durumuna...
Adalet önünde taraflardan birisi Türk, diğeri Bulgar olsa, Türk
tarafı ne kadar haklı olursa olsun dava onun lehine kesinlikle
sonuçlanmaz.
Bulgaristan'da 1984-89 yılları arasında Türklere karşı yürütülen
asimilasyon ve baskı politikaları uygulayan veya uygulatanlardan
hiçbirisi deşifre edilip yargı önüne çıkarılmamıştır. Hatta 1984
yılının sonunda annesinin kucağında öldürülen 18 aylık Türkan bebeğin
katilleri dahi deşifre edilmemiştir; aynı dönemde öldürülen onlarca
Türk'ün katilleri, Belene kampının işkencecileri de deşifre edilip
yargılanmamışlardır.
90'lı senelerde devlet işletmelerinin özelleştirilmesinde, Türkler,
çeşitli yöntemlerle hemen hemen hiç faydalandırılmamıştır. Emeklilerin
çoğu 40 yıllık çalışmaya karşılık 70- 80 Euro emekli maaşı ancak
alabilmektedir. Türklerin yaşadığı bölgelere yatırım yapılmadığı için
işsizlik çok büyük boyutlarda. İş bulabilen Türklerin çoğu, özelikle
kadınlar, 140 Euro civarında olan asgari ücretle; erkeklerin çoğu
Bulgaristan'ın büyük şehirlerindeki inşaatlarda zor şartlarda
çalışmaktadır. Gençlerin çoğu ise, Batı Avrupa'da gurbettedir.
Eğitim ise...
Türkçe ders, yasal olarak seçmeli ders olsa da Türk çocuklarına
anadillerinde eğitim görmemeleri için çeşitli engeller
çıkarılmaktadır. Örneğin 1992 yılından beri Türkçe ders kitabı
basılmamaktadır. Öğretmen atamaları okul müdürlerinin insafına
bırakılmış olup, okulların müdürleri genellikle Bulgar oldukları için,
Türkçe öğretmenleri atanmamaktadır. Onun için Türkçe ders alan Türk
çocuklarının sayısı yok denecek kadar azdır.
Bulgaristan'daki eğitim sistemi, Türk çocuklarından anadilinden
yoksun bir nevi çağdaş yeniçeri yetiştirmektedir.
Din konusunda da Bulgaristan epey sabıkalı...
Aşırı unsurlar sık sık ibadet eden Müslümanlara ve camilere saldırı
düzenlemektedirler. Müslümanların vakıf mallarının çoğuna devlet eski
dönemlerde el koymuş olup ve iade etmemekte hala çeşitli zorluklar
çıkartılmaktadır. Sofya, Kırcaali gibi Türklerin yoğun olarak yaşadığı
şehirlerde ibadet için yetersiz teker cami olmasına rağmen yeni cami
ruhsatlarına izin verilmemektedir.
Seçmenlerinin çoğunun Türk olan Hak ve Özgürlük Hareketine (HÖH) gelince...
HÖH, ilk kurulduğu yıllarda Türklerin umudu olsa da, daha sonra
pastadan bir dilim almış olacak ki yukarıda belirtilen sorunların
hiçbirisine çözüm yolları aramamıştır veya aramak istememiştir.
HÖH yöneticileri veya milletvekillerinin çoğu Türk asıllı olsa da,
aralarında Türkçeyi rahat konuşabilen veya Türkçe okuryazarlığı
olanların sayısı bir elin parmağını geçmez.
HÖH sistemin bir parçası olarak Bulgaristan'ın NATO'ya ve Avrupa
Birliği'ne üye olmasında kullanılmış ve daha sonra pasifize edilmiş
gibi görünüyor.
HÖH' ün önceliği çoğunluğu Türklerden oluşan seçmenlerin sorunları
değil, çevresinde kurduğu şirketler çemberidir. Bu şirketler çemberi,
HÖH' ün elindeki belediyelerde kümelenmiştir ve hemen hemen tüm
belediye ihalelerini onlar alır. Aynı şirketler çemberi de her seçimde
kesenin ağzını açarak HÖH' ü destekler. Bu kısırdöngü böyle devam eder
gider... Türkler de başka alternatif olmadığı için hala aynı partiye oy
vermeye devam etmektedirler.
HÖH, Bulgaristan'da Türklerin savunucusu olamayacağı belli
olmuştur. Konumuzun bir parçası Osmanlı olduğuna göre, HÖH
yöneticileri, olsa olsa sistemin çağdaş yeniçerileri olur...
Görüldüğü gibi Bulgaristan, Türkler için kaynayan bir cehennem
kazanından beter...
Bulgaristan'da yaşayan Türklere, bırakın evrensel insan haklarını,
19. yüzyılda Osmanlı döneminde Bulgarlara verilen kölelik(!) hakları
verilse yeter!

7 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhaba , yazınızın başındaki 1977 yılını 1877 olarak düzeletmeniz mümkünmüdür.

Adsız dedi ki...

Tesekkurler!

Adsız dedi ki...

E had million oldunuz, Asiri irkci SKAT tv sizin haberi veriyor su anda, kopurmusler agizlarindan tukuruk fiskiriyor :-) :-) Yazari tebrik ederim.

Adsız dedi ki...

Eline Sağlık Cesur yürek karedeşim iyi varsın.

Adsız dedi ki...

oh yess!!!

Adsız dedi ki...

Tam olarak anlayamadigim bir sey var. Kendimi bildigim bileli biz Türkler "efendim biz yapmadik, kötü olan biz degiliz" diyoruz, Bulgarlar'sa "abi siz yaptiniz, cok cektik sizden diyorlar". Ben bunlari unutmak istiyorum, yeter artik arkadaslar. Olan olmus, önemli olan bügün ne olacak, eski zamanlarin hatirasiyla yasamak cadas hayatin parcasi olamaz ve olmamali!

Adsız dedi ki...

Turk'ler tarihini orenmeli.
Ermenlere, Bulgar'lara, Srib'lara, Yunan'lara eziyet yapmis.
2 000 000 Ermen'li, 1 000 000 Yunan (Izmir'de), 50 000 Bulgar 1876 y. oldurmussuniz.
Bunu da bilmiyorsuniz?

Yorum Gönder

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve AJANS BG'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.