Siz de gömüşsünüzdür. Annelerin sütü her zaman bebelere yeterli değildir. Sonra kimi bebeler, karınları doymuş da olsa, huzurdan muzırlanırlar. Ve anneler de bunun kolayını çoktan bulmuşlardır. Hemen çocuğun ağzına emziği tıkarlar. Bir çok hallerde emzik bomboştur. Ama yavru aldatıldığının farkına varamaz. Genelde kauçuktan yapılmış aleti tıpkı anne memesi gibi emer de emer. Bundan hoşlandığı, gözlerindeki ışıltıdan ve ayaklarının tepişmesinden anlaşılır.
Niye konumuzu bebeklerden, emziklerden tutturduk?
Nedense, affınıza sığınarak açıklama yapalım: biz, Bulgaristan Türkleri, ağızlarına yalancı emzik verilmiş bebelere bir bakıma çok benziyoruz.
Neden mi? Biraz sabır…
Bilim adamları, daha doğrusu halkların, insan topluluklarının dünya üzerinde dağılışını araştıranlar, Türkiye dışında en fazla Türk yaşayan yer olarak Bulgaristan’ı gösteriyorlar. Kimi Bulgaristan’da yaşayan Türklerin sayısını bir milyon olarak gösteriyor, kimi rakamın çok üzerine çıkıyor, kimi de altına iniyor. Biz hemen hemen bu tartışmalarda yer almıyoruz. Bizim dayanak noktamız resmi veriler. Bu verilere göre Bulgaristan’da Türklerin sayısı bir milyonun biraz altındadır.
Şimdi sorunuz, bu bir milyona yakın topluluk kendi etnik haklarını kazanabilmiş midir? Bulgaristan Cumhuriyeti’nin, demokrasi kurallarına göre bir yaşam tarzı benimsemesinden bu yana Türk topluluğuna ne verilmiştir?
Birincisi, Türk insanına kendi anadilini okullarda okuma hakkı verilmiştir! Ve demokrasi tarihinin ilk yıllarında çocuklarımız içeriliği Türkçe olan ders kitaplarına kavuştular. Demek ki, Benkovski (Kirli) köyünde 26 Aralık 1984 tarihinde milliyetçi komunistelerin kurşunlarına hedef olan şehit bebe, Türkan’nın, Ayşe annenin, Yakıp babanın… kanları boşuna akmamıştı!
Yine bu tarihlerde Kırcaali, Şumen ve Razgrad vb. kentlerde Türkçe öğretmenlerinin hazırlığı ile ilgili çalışmalar yapıldı. Hatta Kırcaali’de Türkçe öğretmenleri yetiştirmek için şubeler açıldı. Bulgaristan’ın milli televizyonunda öğle saatlerinden sonra beş on dakikalık Türkçe haber yayını da yapılmaya başlandı. İki bininci yıllara doğru Türk adı konmadan bir iki yerde “Türk” tiyatroları da açıldı.
Bunlar hep güzel şeyler değil mi? Seksenli yıllarda yasaklanan bir dil için elbette bu edinimler gayet güzel şeyler!
Ancak demokrasi daha ilk adımlarını atmaya çalışırken Türkçe ders kitapları bir bilmece havasına girdi. Çocuklarımız anadilleri Türkçeyi ister seçmeli, ister zorunlu seçmeli okusunlar, ellerinde kitapları yoktur. Türkçe öğretmenleri, müfettişler bu ders kitapları sorunlarını defalarca gündeme getirmişlerse de, yetkili ağızlardan olumlu bir sonuç alamamışlardır. Hatta birkaç zaman sonra “Türkçe müfettişi” daha doğrusu “Ana dili” müfettişliği de ortadan kaldırılmıştır…
Tüm bu gayretlere ek olarak, bu konuyla ilgili bakanlıklara dahi mektuplar gönderildiği bilinmektedir.
Öyle ki, demokrasi denen düzenin geldiği ilk yıllarda bize verilen” emzik” de ağzımızdan alınmış bulunmaktadır. Televizyondan yapılan on dakikalık Türkçe “Haber yayını” nicedir milliyetçilerin rahatını kaçırmaktadır.
Tiyatroların alelacele, göz bebeklerimize bakarak kapandığı gibi bu “On dakika” da ortadan kalkabilir.
Nasıl olsa, “emzik” siz yaşamaya alışmışız…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve AJANS BG'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.
0 yorum:
Yorum Gönder