Ekim ayında çoğunluğu Türklerden oluşan Kırcaali Belediye
Meclis üyelerinin, 1.Balkan Savaşında Kırcaali’yi işgal eden generale gıyaben “Kırcaali Şehri Fahri
Hemşerisi” unvanı vermemesi, Bulgaristan’da milliyetçilikten geçinen çevreleri
hayli hareketlendirdi.
Bunu gurur meselesi yapan Bulgaristan hükümeti,
milliyetçiliği geçim kaynağı yapan çevreleri de arkasına alarak, bu sefer
listeyi genişleterek Balkan Savaşına katılan 19 generale üstün hizmet, askeri
deha, kahramanlık vs den dolayı en büyük devlet nişanı olan “Koca Balkan”
madalyası ile gıyaben ödüllendirmeleri için Bulgaristan Cumhurbaşkanına öneri
sundu.
Hükümetlerin işi bu mudur?
Hükümetlerin işi yol yapmak, iş, aş yaratmak, halkın
refahını yükseltmek değil midir?
Senelerdir Balkan Savaşının cereyan ettiği Doğu Trakya’da
yaşıyorum, arabamla veya otobüsle sık sık da memleketim Kırcaali’ye gidip
geliyorum…
Arabamla Lüleburgaz - Kapıkule arasındaki 100 kilometrelik
yolu 50 dakikada, gümrük işlemlerinden sonra K. Andreevo - Kırcaali arasındaki
125 kilometrelik yolu ise 2 buçuk saate ancak alabiliyorum. Yani yol farkından
dolayı Türkiye’de saate ortalama 120 kilometre, Bulgaristan’da ise ortalama
sadece 50 kilometre gidebiliyorum.
Geçenlerde eşim, küçük oğlum ve ben memleket yoluna
çıkıyoruz, Lüleburgaz’daki evimizden…
Arabayı eşim
kullanıyor:
“Otobandan mı, yoksa E5’ten mi gidiyoruz?” diye soruyor.
“Sen kullanıyorsun, seçim senin.” diyorum.
“Otobandan gidelim, biraz hız yapmak istiyorum” diyor…
Yolda flaş bellekten müzik dinliyoruz güle oynaya…
Bulgaristan sınırına girdikten sonra yolun sol tarafındaki
şeridin gümrük işlemleri için sırada bekleyen TIR’lar tarafından işgal
edildiğini görüyoruz ve moralimiz bozuluyor. Çünkü yol, sadece teker geliş-gidişli
şeritlerden oluştuğu için karşıdan gelen araçlarda sağ şeritten geliyor ve
bizde ara sıra toprak ve çukurlu olan banketten yolumuza devam etmek zorunda
kalıyoruz.
“Otobandan mı, yoksa “duble” yoldan mı gitmek istersiniz?”
diye sesleniyorum.
11 yaşındaki oğlum espriyi anlamıyor:
“Burada öyle yollar yok ki!” diye isyan ediyor ve eşimle ben
gülmekten kendimizi alamıyoruz.
Bulgaristan hükümeti kimlere isterse devlet nişanı önersin!..
Güncel hayatın da, tarihin de bir gerçeği var…
Çukur- asfalt, çukur- asfalt giderken Balkan Savaşının ve
Doğu Trakya’nın gerçek kahramanları Eşref Sencer’i, Süleyman Askeri’yi ve
onların beraberindeki askerlere şükrederek, onları saygıyla anma gereği
duyuyorum…
Onlar ve beraberindeki askerler, benim yüreğimdeki gerçek
Balkan Savaşı kahramanlarıdır…
Onlar buraları gerçek anlamda kurtarmasalardı; Otoyollar,
“duble” yollar, kat kat yüksek hayat standardı Kapıkule’de değil, Çatalca’da
bitecekti…
Bulgaristan’ın 135
senedir, dünya dinamiklerinin her bakımdan kendisinden yana olmasına rağmen,
her bakımdan da Türkiye’den geri kalmışlığını düşünüyorum ve içimden sadece şu
geçiyor:
“Yazık değil mi?”
Aslında bu cümle, 1.
Balkan Savaşında Edirne’yi kuşatan Bulgarlar tarafından Osmanlı askerlerinin
teslim olmaları için, Osmanlıca basılıp dağıtılan bir bildirinin son
cümlesidir. İşte o bildirinin tamamı:
“Bulgarların, yani bizim savaşımız Müslümanlara karşı değil,
o gaddar, zalim, merhametsiz devlet yöneticilerine karşıdır. İstediğimiz şey, o
para yiyici yöneticilerden sizi kurtarmaktır. Amacımız, Balkanlar’a barış,
düzen ve yeni bir yönetim getirmektir. Devlet hazinesini soyan memurlar
tarafından devletinizin ne duruma getirildiğini görmüyor musunuz? Bulgar
askerleri İstanbul’a bir iki saat uzaklıktadır. Artık Edirne’ye hiçbir yerden
yardım gelemez. Şehrin karşısında bin kadar Bulgar topu bulunuyor. Teslim
olmazsanız Edirne tümüyle harap olur ve kan içinde kalır. Sonra
pişman olursunuz, ama son pişmanlık para etmez. Yazık değil mi?”
Evet… “Yazık değil mi?”
Bu bildiriye ne kadar uyuldu bilinmez, fakat uluslararası
esir sözleşmelerine güvenmiş olacaklar ki, 1.Balkan Savaşında 50 bin civarında
Osmanlı askeri, Trakya cephesinde Bulgarlara teslim olarak esir durumuna
düşmüştür. Bulgarların getirdiği ” barış ve yeni düzen” sayesinde Meriç
nehrinde bir adaya tıkılan bu esirlerin yarısından fazlası, açlıktan veya
açlığın getirdiği hastalıklardan birkaç ayda ölmüştür.
Ölümüne savaşmayıp, daha sonra açlıktan ölen bu esirlere…
“Yazık değil mi?”
1.Balkan Savaşında 4 milyonluk Bulgaristan, işgalci devlet
olarak, varını yoğunu harcayarak sadece Trakya cephesine- aynı cephedeki 125
bin Osmanlı askerine karşılık - 366 bin asker seferber etmiştir ve bu sebepten
dolayı yüz senedir ekonomik olarak belini doğrultamamıştır.
Bu ağır ekonomik yük, gelecek nesillere de bırakıldığı için…
“Yazık değil mi?”
Balkan Savaşında Bulgaristan sınırlarından 148 bin Türk göçe
zorlanmıştır. Buna karşılık misilleme olarak Doğu Trakya’dan da 50 bin Bulgar
göçe zorlanmıştır.
Bu her iki taraftan acılar içinde göçe zorlananlara… “Yazık
değil mi?”
Şimdi Bulgaristan’da hala birileri çıkıp, Bulgaristan’ın
Balkan Savaşındaki askeri dehasından bahsediyor. Üçe karşı bire savaşıp,
binlerce insanın ölümüne, binlerce sivilin yerinden yurdundan edilmesine,
binlerce insana acı çektirip, üstelik işgal ettiğin topraklarda tutunamamak bir
askeri deha mıdır?
Böyle askeri dehaya… “Yazık değil mi?”
Şimdi bu kahramanlara(!), vatanseverlere(!), askeri
dehalara(!) en büyük devlet nişanı
verilecekmiş…
Madalyanın öbür yüzünü, birilerinin hala görememesine…
“Yazık değil mi?”…
4 yorum:
HELAL OLSUN ELINE YUREGINE SAGILIK KESKE SIZLER GIBI BIR DUSUNSE BILGARISTANDA BILGE GECINENLER VE SIYASETCILERIMIZ.
Umarım bu güzel yazıyı okuyup bir ders alırlar neyin nasıl olmasını bile en ince detayına kadar yazmışınız .Tebrik ederiz
Okumayana yazık degil mi?
Bu yazıyı okumayana yazık değil mi?
Yorum Gönder