Erdinç TEKER
Bugün Bulgaristan Türkleri’nin en büyük sorunu ne derseniz , onca yaşanmışlık ve ekonomik sıkıntı bir yana “Türkçe eğitim” cevabını alırsınız. 1992 yılında 100 bini aşkın Türk çocuk Türkçe eğitim görürken, 2012 yılında bu rakam 8 binlere düştü. Siyasal problemler , eğitim müfredatında çıkartılan zorluklar , kayıtsız kalan veliler… gibi bir çok sebep bu sorunun kaynağı olarak gösterilir. Bence ise en büyük eksiklik Türkçe’ye karşı duyulan aşkın yokluğudur. Anne-babalarda olmayan bu duygu , doğal olarak çocuklarına da geçmemiştir. Bir kahve içimlik zamanı iki satır Türkçe okumaya ayırmayan , geçim sıkıntısını bahane ederek , öz değerlerinden ve dilinden uzaklaşan bir neslin doğurduğu bir vaziyettir bu .
Yıllarca komünist baskısı altında kaldığını bahane ederek dil ve kültürüne öcü gibi bakan , bu baskıdan kurtulunca ise geride bıraktıklarına dönüp dahi bakmayan insanlardan bahsediyoruz. Çoğunluk mudurlar , evet ne yazık ki çoğunluklar. Sırf Bulgaristan’da yaşayan değil , Türkiye’ye göç edenlerin hali de genelikle budur. Altın bolluğu içinde kalıp onun yerine çamura bulanmayı tercih edenler misalidir bizimkilerin halleri…
Bugün merhum Cengiz Dağcı’nın belgeselini izledim. Kırım’da doğmuş, 2.Dünya savaşı zamanında Almanlara esir düşmüş, onlar yenilince de kamptan kurtulup ömrünü Londra’da tamamlamış biridir. Ama en ilginç özelliği Türkiye’de hiç yaşamamış olmasına rağmen eserlerinin tamamını Türkiye Türkçesinde yazmasıdır. Onun sözleri ile yazımı bitireceğim ve umarım birilerine ders olur…
Kendisine sorulan “Türkçe’nin konuşulmadığı bir ülkede Türkçe yazmak ve tanımadığınız bir okuyucu kitlesine hitap etmek sizin için zor olmuyor mu?” sorusuna Cengiz Dağcı, şu cevabı veriyor:
“Polonyalı muhacir Czeclaw Milosz’un “ Anayurt dediğin dildir aslında “ der. Bu sözleri, bu dünyada benim kadar hiç kimse anlayamaz. Her şey dile bağlıdır. Benim durumumda olan için, yurt dediğin gerçekten dilden başka bir şey değildir. Bugün ne kadar düşünce hürriyetimi koruyabildiysem, dille koruyabilmişimdir; yurdumun toprağı, dağı, taşı, bağı, bahçesi, çiçeği, böceği, insanıyla yaşayabildiysem, dille yaşayabilmişimdir. Dilini umursamayan; özellikle yabancı bir ortamda, dilini yitiren bir insan, dilden fazla bir şey yitirir. Yurdu ve insanları pörsiye pörsiye, ağara ağara, geri dönmeyecek şekilde silinip gider onun gözlerinden ve yüreğinden gene de bir insan olarak yaşayabilir belki; ama artık kendi yurdunun insanı olamaz; içinde yaşadığı, dilini benimseyip kabul ettiği yabancı milletin insanı da olamaz.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve AJANS BG'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.
8 yorum:
Komünizmden kalma Türk düşmanları yıllardır Türklerin beynini yıkadılar şu laflarla: Ne lazım Türkçe, Türkçe ne işine yarayacak Bulgaristan'da, Türkçe okumasa da olur, önemliolan Bulgarcayı, İnilizceyi öğrensin.
Gerçi Bulgaristan'da yaşayan bütün Türkler Bulgarcayı doğru düzgün öğrenip de yükseldiği filan da yok hani. Sadece Türklüğümüze zarar veriyorlar, yavaş yavaş Türklük elden gidecek diye korkuyorum. Yahu her Bulgarcayı çok iyi bilen iyi otoriter iş bulsaydı Bulgaristan'da üniversite bitirip de işsiz gezen Bulgar soylu vatandaş olmazdı. Ama bir kere beyinler yıkanmış, ne yapsan boş. Ama biz gene de bununla ölümüne mücadele edeceğiz.
Yıllardır milleti bilinçlendirecek, eleştirecek böyle gazete, site bile yoktu. Bulgarlar milliyetçilik yaparken Türkleri ise sadece boğazını, zevklerini düşünen bir hayvan gibi yaptılar. Biz Türkler bir an önce kurtulmalıyız bu hipnozdan. Çocuk psikolojisini de anlamalıyız: daha az ders olsun, daha fazla oyun olsun der. Bu, çok acı ama gerçek, bunu ben bir Türk evladı olarak söylüyorum, durum böyle.
Biz Türk evlatlarına iyi bir Türkçü olmayı öğretseydik, yabancı hayranlığının önüne geçmek için psikolojik ve teknik önlemler alsaydık bunlar başımıza gelmeyecekti.
Biliyorum hep aynı şeyi tekrarlamış olacağım, ama bunun suçlusu komünist dönem. Komünistler, Bulgarlara memur işi verirken Türkleri hep çiftçi, tarımcı, inşaatçı işlerini verdiler Türklere. Bir inşaatçının diline, kültürüne, milletine sahip çıkmak gibi şeylere aklı ermez. Onlar, entelektüel Bulgarların bile dinlemediği rayna'nın, preslava'nın, gloriya'nın şarkılarını dinler.
Bulgaristan'da Türklerin beyni nasıl yıkandığı her yerde konuşulmalı, Türklüğüne, Türkçesine sahip çıkmayanlar her fırsatta her yerde ayıplanmalı.
Bulgaristan'daki Türkleri hem ezdiler hem onların beyinlrini yıkadılar, kimse de buna tepki göstermedi. Kimse onlara cesurca Türklüğünü, Türkçesini sevdiğini haykırmayı öğretmedi. Onları ne istediğini bilmeyen bir topluluk haline getirdiler.
Sayın Erdinç Teker, Türkler ya sizin yazdığınız yazıları okumalı ya da hep böyle makaleler okumalı:
http://www.nihal-atsiz.com/yazi/kurtarilmamis-turkler-h-nihal-atsiz.html
http://www.nihal-atsiz.com/yazi/unutmayacagiz-h-nihal-atsiz.html
Bakın Hüseyin Nihal Atsız ne demiş 1947 yılında:
Hayır! Rumeli”yi unutmayacağız… Hiçbir yeri unutmayacağız… Turgut Reis”in mezarı olan Trablus”u, kahraman Türk kadınlarına ve kızlarına mezar olan Rodos”u da unutmayacağız. Azerbaycan”ı, Kırım”ı, Türkistan”ı, Kafkasya”yı, Altaylar”ı, Urallar”ı, Ediller”i de unutmayacağız… Millî miras, Cibali imamının tenekesi değildir. Onu Falih Rıfkı veremez. Onu kimse veremez.
Milâttan önce 209”da Motun Yabgu”nun dediği gibi millete ait olan, ataların mezarlarını saklıyan toprak, yani vatan, verilemez. Vermiyeceğiz. Unutmayacağız… Ölürken gözlerimizde parlayan son ışık millî mirasın hayali olacaktır.
Nihal ATSIZ, Altın Işık Dergisi, 25 Mayıs 1947, Sayı: 5
Yorum Gönder