Rafet ULUTÜRK
Bizler en korkusuz ve en namuslu isyanları gerçekleştirebilen bir halkız. İstisnasız, ellinden geldiğince her birimiz katılmıştır verdiğimiz mücadelelere . Direniş yükünün ağır kısmını taşıyanlar öncelikle eşlerimiz ve Analarımız olmuştur.
Anaların en derin ve unutulmaz acısı evlat acısıdır, anne için dünyada başka bir acı yoktur. Onların başta gelen,kutsaldan kutsal olan hakları ise, evladını doğurup öz isimleriyle yetiştirip mutlu olmasını sağlamaktır. Analarımız evlatlarının Türklüğü, hakları,özgürlüğü, ve dinimiz için kendilerini ateşe atmıştır.
Direnişin en sert olduğu 1984 Aralığında, dışarıda buz kesen bir havada Türk isimlerimizi savunmak için yollara,meydanlara döküldük. Kadını, erkeği,gençli, yaşlı alaylarının başında yürüyen Fatma gelinin kucağındaki 17 aylık Türkan kızımızı totaliter rejimin kurşunlarına hedef olup kurban vermiştik. Benzeri görülmemişbu vahşeti her yıl daha da büyük yas törenleri ile anılırken, Bulgaristan'da Türk vicdanını sınama günü haline gelmiştir 26 aralık. Şehit düştüğü yere kurulan ve gece gündüz şır şır akan "Türkkan Çeşme" Türklüğün ve Müslümanlığın sembolü oldu.
Anma törenlerine Türk partisi-HÖH MYK temsilcileri ile birlikte olurlar. Fakat 1972 "Nevrekop" yiğit Pomak direnişlerine; 1984-89 Türklük baş kaldırışına katılanlar, nedensiz sorgulanma zulmü görenler, yargısız cezaevleri ne atılanlar, yıllarca sürgünde kalanlar. "Belene Adası" ve “HAPİSHANELERDE” eziyet kamplarından geçenler, Bulgar ırkından olmadığından dolayı değişik biçimde sürekli hor görülüp ezilenler ve pek çok bilinen ve bilinmeyen kahraman, çok geniş bir halk topluluğu katıldı.
Dış ülkelerden temsilciler geldi. Kahramanlık dolu mücadeleyi yaşatmak isteyenlerin kafilesi bu yıl bir o kadar daha yürekli ve büyüktü. Sanki bu kadar çok insanın bir arada olması adalet ve hakkaniyet umudunu artırıyordu. Çünkü Türkkan bebeğin katili ve daha nice katiller hala bulunup adalet önüne çıkarılıp cezalandırıl(a)madı. Kürsüdekilerin daha fazlasını oluşturan Türk partisi-HÖH yerel ve merkez yöneticilerinin huzursuz olduğu seziliyor, sanki onlar da artık bu işlerin böyle gitmeyeceğini, yol ayrılığına gelindiğinin, bu kavşağın sonundaki güzel günleri birlikte görebilmek için şimdi burada doğru seçim yapmaları gerektiğini anlıyorlardı. Onların her biri, kendilerine bakan ateşli gözler ile Türk partisi-HÖH yönetimi ve Türk Halkı arasında derin bir uçurum oluştuğunu, yani yerlilerin diliyle yumurtanın çatlama vaktinin geldiğini hissediyordu.
Kutsal anılara yeni yaşam suyu verme buluşmasına Türkiye Cumhuriyetinin Sofya Büyükelçisi İsmail Aramaz'ın özel olarak katılıp bir konuşma yapması dikkatleri çekti.
1974'ten bu yana Türkiye Cumhuriyetinden bir devlet yetkilisinin Bulgaristan Türkleri kitlesi önünde konuşma yaptığıgörülmemişti.
Bundan 39 yıl önce Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, son Bulgaristan ziyaretinde, Razgrad'a bağlı Vladimirovtsi köyü Kültür Evi balkonundan insanlarımıza hitaben konuşurken, ansızın T. Jivkov'a dönüp: "Şu kardeşlerimin ana dil, din, örf, adet, kültür haklarına, Türk olarak yaşamalarına toz düşürmezseniz, Bulgaristan'ın Türkiye'den daha büyük ve daha güvenilir dostu olamaz!" demişti.
Hiçbirimiz bu sözleri hiçbir zaman unutmadık. Bu konuşma o zaman "Yenı Işık" gazetesinde Türkçe, "Rabotniçesko Delo"da Bulgarca tam metin basılmıştı. Bu iki gazetenin o sayısı çeyiz sandıklarında saklandı. On yıl sonra 1984'te tanklar Vladimirovtsi'yi kuşattığında, gazeteler sandıktan çıkarıldı. Açıldı. Pankart oldu. Meydan ortasına "Türklüğümüzü değil, canımızı alın!" yazıldı.
Büyükelçi Aramaz'ın sıcak hitabı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bizimle ilgili izlediği politikada değişmeyen bir süreklilik ve ilkelik olduğuna herkesi bir kez daha inandırdı. Büyük elçi Türklüğümüzü yaşatabilmek için mücadelemizin temellerinde ana dilimizi öğrenip geliştirme çabalarımızın olması gerektiğne deyinerek çok isabetli vurgu yaptı.
Burada Türk partisi-HÖH adına konuşan ve konuşmasının ikinci kısmını ilk kez Türkçe yapan Başkan Yardımcısı L. Mestan daha önce kullandığı kavramların bazılarını öz olarak değiştirdi. Türkçe konuştuğu için para cezası ödemek zorunda kalacağını söyleyen milletvekili L. Mestan, sorunların şimdiye kadar sürdüregeldiği "hoşgörü" masalıyla çözülemeyeceğini anlamışa benziyor. O, Bulgar toplumunu "karşılıklı hoşgörüye davet etti." Fakat dinleyenler, kendi içinde en basit eleştiriye bile tahammülsüz olan HÖH yönetiminin talebine anlam veremedi. Totalitarizm sonrasıBulgaristan'da "değişik etnik halk topluluklarına ve özellikle Türklere karşı ırkçı ayrım politikasını uygulanmaya devam ettiğini" örnekleyerek anlatırken, GERB politikacı ve iş adamların da tolerans diye bir şey olmadığını vurguladı.1990'da Demokratik Güçler Birliği (SDS) milletvekili adayı olan, 1993'te Türk adını geri alıp Türk Partisi-HÖH'e katılan L. Mestan, şimdiki Sofya hükumetini "Avrupa Birliği standartlarına ve İnsan Hakları Bildirisi hükümlerine" uymamakla itham etti. Ayrıca ilk defa bu Mevlid-i-mize gelen bir Bulgar Milletvekilini hakkaniyet ve Türklüğümüz adına kürsüye alamadılar. Çünkü Türk partisi-HÖH çok demokrat ya …
Ömründe camiye girmemiş olan, fakat bu konuşmasında Gotse Delçev (Nevrekop) kasabasında bir cami inşa edilmesine iktidar partisinin engel olunduğunu, izin verebilmek için referandum istediğini anlatırken, çocuklarımızın okullarda ana dili öğrenme zorunluğunu da konu eden HÖH Başkan yardımcısı, "analar usul usul anlatıp, çocuklarına dil öğretsin" demek isterken tekerlediği sözler "ölüm yaratılışın en tabii yasasıdır!", "acılar ve kederler yok olurken, anadilimiz de tarih olabilir, elimizden gelen yok, ne yapalım!" anlamı kazanınca, azığından çıkanlara kendisi de şaşırıp kaldı. Tabi Kırcaali'nin Gluhar-(Sallar) köyünde “Ne yapacaksınız Türkçeyi, çocuklarınıza İngilizce öğretin” derken sayın vekil bunu unuttu çünkü o bir önceki seçimlerden önceydi, şimdi yeni seçimler geliyor stratejiler değişiyor herhalde…
Lider A.Doğan anma törenine gelmedi, görüldüğü üzere gerek de yok, ilk zamanlar insanımızın daha önce Doğan Beyefendiyi kimsenin adını işitmediği yüzünü görmediği için, bu kişiyi Türk Halkı tanıması için o buralara birkaç kez uğramıştı. Anlattıklarına göre halen "saray dalaverelerine" dalmış elini başına sürecek vakti yokmuş. Türkkan yavrunun katlilini de sonradan işitmişti. O, 1984-90 arası müstakbel "lider" eğitimi görüyordu. Gölgedeydi, Sofya Toplumsal Bilimler ve Sosyal Yönetim Akademisi'nde (AONSU) "Türkler nasıl Bulgarlaştırılır" konusunda derin derin düşünüyor ve bazı önemli "fikirleri" tez olarak kaleme alıyordu.
Lütfü Mestan'dan sonra HÖH yönetimi adına yeni Başkan Yardımcısı Ruşen Rıza da bir konuşma yaptı ve yeni parlamışateşiyle "rövanşizimden" yani intikamdan, öç almaktan söz etti. Sabırla dinleyen kalabalık öç sözünü işitince önce kulak dikti, daha dikkatli dinlemeye başladı. Bu kitabımızda yoktu. Ne demek istiyordu. "Dişe diş", "kana kan" deyip 17 yaşında bir Bulgar kızın öldürülmesi mi gündeme gelmişti yoksa A. Doğan ilk sıralara sürdüklerinden yanlış yapmalarınıve sonra politik olarak parlamak amacıyla onların kulağını mı çekecekti?
HÖH kurmaylarının kıskanç olduğu da kimsenin gözünden kaçmadı. Hazır bulunan kalabalığın daha fazlası HÖH dışıdernek ve örgütlerden idi. Türkan Çeşme mitingi bir kitlesel anma töreniydi. Kahramanlığı ölümsüzleştiren yerli yabancı dernek çelenkler inden BULTÜRK çelenginin dikkati çekmesi kıskandırdı. Belirli kişiler dışında kimseye söz hakkı tanınmaması yuhalandı...
Anma mitingi değişim havası beklentisiyle yüklüydü. Çok kalabalıktı fakat kürsüde hapislerde kalan savaşçılardan, Belene Adasında yatanlardan, sürgün çilesi çekenlerden, işkencelerde dayak yeyip kemikleri kırılmışkardeşlerimizden, bu direnişlerin bel kemiğini oluşturan kahraman sabırlıkadınlarımızdan hiç kimse yoktu. Bu tablo karşısında, burada da mı siyaset,halkın güvenini yitirmiş HÖH temsilcileri duygularımıza da ipotek altına almayı amaçladılar acaba sorusu aklına gelmiyor değil insanın.
Zahmet edip gelenlerin gözlerinden okunanşuydu:
Gün bitmez akşam olmaz.
Akşam bitmez gün olmaz.
Ve bu bekleyişin içinde en değerli olan
Karanlığın en zifiri olduğu an,
Aydınlığa en yakın olan anıdır.
Bizde son yüzyılda ezile ezile oluşan bu bilinç,
Yorulmadan süzülmeye devam ediyor.
11 yorum:
Bütün dünyada yaşayan Türkler bir gün birleşirse kimse bize zülmetmeye ya da bizi asimile etmeye, hatta Türklükten soğutmak için beynimizi yıkamaya bile cesaret edemez.
Bulgarlar sadece silah zoruyla değil, aynı zamanda planlı programlı çalışarak Türklerin beynini de yıkadılar. Bulgarlara özenen, Bulgar sesi çıkarmaya meraklı nesil türedi. Bulgar tinercisi ağızıyla konuşmayı ayrıcalık sanan beyni yıkanmış gençler vardır.
Oysa rahmetli Zeki Velidi Togan (Doğan) da güzel Rusça bilirdi, ancak Zeki Velidi Togan en büyük Türkçüydü. Hüseyin Nihal Atsız'ın hocasıydı. Bulgaristan Türkleri de Zeki Velidi Togan'ı örnek alsın. Ama Bulgaristan Türklerine bu büyük şahısları anlatacak insan yok.
Komünizmde Nazım Hikmet'i dayatıyorlardı, şimdi ise Elif Şafağı dayatıyorlar bize.
Ama ben tüm kalbimle inanıyorum. Bulgaristan Türkleri bir gün tamamen kurtulacak bu içine kapalılıktan. Her şey yavaş yavaş düzelecek.
TANRI TÜRKÜ KORUSUN!
Türkçü bilinçle yetiştirmedikçe gelecek nesli Bulgaristan Türkleri asla düzelmez.
Bulgaristan'daki okullarda Türkleri aşağlayan yazarların, şairlerin eserleri okutulur, ama Türk milleti gene de sesini çıkarmaz.
Bulgaristan Türkleri hem cesur, yiğit olmalı, hem de sanatla, kültürle, bilimle uğraşmalı. Yoksa gelişemez, milli kimliğini koruyamaz.
HÖH, içimizdeki Türklük duygusunu uyandırmak, Türkçü bilinci yaymak için hiçbir şey yapmıyor.
"bulgarlara benzemeye çalışırsak belki bizi biraz olsun adam yerine koyarlar" diyen kompleksli insanlardan hala kurtulamadık.
Mükembel bir görüş, çok hosuma gıttı
tebrikler genc kardesim
eline sağlık
Tebrikler arkadasım mukemmel tespit
BG TR ının hastalı gercekten de bu yazdın
"bulgarlara benzemeye çalışırsak belki bizi biraz olsun adam yerine koyarlar"
İşte şimdi bu hastalıktan kurtulmak için birrecete veya ameliyat yapacak bır doktora ıhtıyac var
DOKTOR ortada kasım dal pardon o daha partıyı kuramadı, sezgın pardon o satıldı ondan kalmadı, Gencev ha bu olabılır çünkü bizler zaten geriye gidiyoruz boylece hızlanmış oluruz.
HAYDI HAYIRLISI GENCEV IŞ BASINA GELSIN
SAHTELERLE DEĞİL GERÇEKLERİ İSTİYORUZ
BULTURKUN PARALARI NEREYE GIDIYOR BAKIN
BASINA 12 MİLYON KOYULAN KAHRAMAN BULTURK'TE
http://anspress.com/index.php?a=2&lng=az&nid=183783
Yorum Gönder