TAŞLAR NASIL ADAM OLUR?

25 Şubat 2013 Pazartesi |

Mehmet ALEV

-Deneme-

Her evde bir turşu küpü var. Hele bir güz gelsin, günde en az beş altı kez turşu küpünün başına varılır.
Şu sabahları var ya, tarhana çorbası tasa, sahana aktarılınca bir yandan buğular havalanırken, kaşıklar da mevzilenir. Bu anda sanki bir yerlerden sesler gelir: “Hemen turşu çanağını getirin!” Turşular da çoklukla lahanadan, biber, patlıcan, domatesten olur. İçine havuç, kereviz de atılır…
Toprak küpler, dedim ya. Kocaman karınlarıyla bir çocuk boyunda olup boğazları daracık, küçücüktür.Sıkıversen boğulacakmış gibi. Bir zamanlar bu küplerin daha başkaca görevleri de varmış. Yeri gelince buğday ambarı, yeri gelince de altın para, ziynet eşyası saklamak için bire birmiş…
Güz ayları geldi mi derslerin, oyunların yanı sıra, küpün ağzına göre bir taş bulmak bana düşerdi. Öyle bir taş ki, tos toparlacık, küpün ağzına yerleşsin ve basınç sağlasın. Eski taş, nedense bir yana fırlatılır, bir daha kullanılmazdı…
Okula giden yol, bir dere boyu. Saatlerce yürü, bitmek bilmez. Allah’ım, taştan bol da bir şey yok!
Bir gün anneannem:
- Oğlum, turşu taşını getirdin mi, ne oldu?
Diye seslendi. Bir an için harman yerinde arkadaşlarımla yeni başlattığımız oyunu keserek kulak verdim. Ve hemen dereye doğru koştum. Yaşlı kadın haklıydı. Kaç kezdir uyarıyordu. Turşu da bir saat önce bastırılmalı… Benim oyunlarımın bitmesini mi beklesin?
Dere yatağını bir aşağı, bir yukarı çabuk elden arşınladım. Gözüme bir taş kestirdim. Oldukça yassı ve tostoparlak. Yedeğini de buldum ve şimdi rahatım…
Anneannem beni görünce sevindi. Hemen elimdeki taşları kavradı ve küpün ağzına götürdü. Zavallı kadın eline aldığı taşı bir sağ çevirdi, bir sola. Ne etse bir türlü olmaz. Yedeğini denedi, o da küpün boğazına genişçe geldi ve hafifçe bir de çıkıntısı vardı…
Yaşlı kadın bana anlamlı bakışlarıyla dönerek, önce dudaklarını bir sıktı açtı, bir sıktı açtı:
- Oğlum, sen bu taşları nereden getirdin? Dedi.
- Dereden, mezarlık altından!
- Dinle beni yavrum, bizim derenin taşları, bizim işimize yaramaz! Biz, suyun başındayız… Bir taş tekerlene, yuvarlana adam olur. Sen bana derenin aşağısından, bir saat uzağından, daha doğrusu sizin okul yanından taş getireceksin! Sonra, dere taşlarının yolculuğu ağır olur, çok ağır. Biz insanlarınkine benzemez, hiç benzemez. Bir taş, bir saatlik yolu bir on, belki de yirmi yılda alabilir…
Demek, taştan yararlanabilmek, onu bir amaçla kullanabilmek için, o taşın bir nevi adam olması şarttı!
Küçük yaşta toprak küp başında taşlarla ilgili aldığım bu kısa dersi yaşımın ilerlediği zamanda da aklıma getirdim. Zaman zaman gene parmağımı alnıma dikerek, bu bizim için de geçerli değil mi, diye düşündüğüm olmuştur.
Bir bakıma, akan sular içinde kah yuvarlanan, kah sürekli ötekilere çarparak yol alan taşlara, biz insanlar, ne de çok benziyoruz…

0 yorum:

Yorum Gönder

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve AJANS BG'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.