Zâlim beni söyletme!

26 Ağustos 2010 Perşembe |

Her ne kadar şu mübarek Ramazan gününde boşuna uğraşma, enerjini tüketme, normal zamanda bile yazmaya değmez dediysem de nefsimin ya da vicdanımın önünü alamadım. Yazacağım dedim ve bilgisayarın tuşlarını tıklamaya başladım. Neydi o kendi kendimle yazıp yazmama konusunda boğuştuğum husus? Nedim Gencev’in son televizyon programına katılışı ve orada söyledikleri. Aslında söylediklerini nereden tutsan elinde kalıyor… Buna da rağmen şu anda adamın bedavadan reklâmını yapıyorum ya, neyse… Yazmadan da edemiyorum.


Onun için reklâm olsa da…
Gencev’i iyi tanıyan bir Hocam bir zamanlar bir söz söylemişti: Gencev için önemli olan medyalara çıkması, çünkü o kötü reklâmın olmadığı ilkesine inanmış birisi.
Gerçekten de öyle olduğunu son zamanlarda yakînen anlamış oldum. bTV’nin sabah programına katılıp rezilliğini ortaya koyması Hocamın sözlerini doğruladı. Çünkü her cümlesinde yalan ve iftira bulunuyordu.
Aslında televizyondan değil de daha sonra internet üzerinden izlediğim Gencev’in katılımı ile ilgili söylenecek çok şey var: Sergilediği hâlet-i ruhiye, kullandığı sarık, yaptığı iftiralar, söylediği yalanlar, sergilediği tarikat pişkinliği, hatta yargı sistemini övgüleriyle göklere çıkararak hâmîsi olan hükümeti yalanlaması…


Kıptinin cesareti
Tabii, söylenenlerin her birini ele alacak olursak bu yazıyı kitaplaştırmamız gerekecek. Aslında 15 dakikalık bir konuşma esnasında dinî önderliğe soyunmuş Gencev’in belki de doğru olarak söylediği tek şey vardı, o da DS’de subay olarak çalışması. Ama onu da öyle söyledi ki, beraberinde gelen bin bir yalandan ayırt etmek imkânsız oldu. Neydi o masumiyet tavırları… Hani,“Sorsalar mağdûrunu, gaddâr kendin gösterir!” demiş ya şair.
Neymiş efendim, subay olarak vatanı için çalışmış, Türklüğünden dolayı disiplin cezasına çarptırılarak azledilmiş, sonra işsiz kalmış, sonra da APK’nın hukuk danışmanı olmuş… Biz de müminiz ya, “hoca efendi” konuşurken inanıverdik… Ama sonra büyü bozulmaya başlayınca beynimiz kurcalanmaya başladı: Böyle vatanperver birisini, asimile edilmeye çalışılan Türklere karşı mücadele veren bir elemanı istihbarat birimlerinden neden uzaklaştırdılar? “Disiplinsiz” bir adamı birkaç sene sonra neden Türklerin en yoğun olarak yaşadığı Kırcaali bölgesine müftü yaptılar? Nasıl olup da güvenerek Suriye’de Arapça eğitimi almaya gönderdiler? Yoksa DS, Ahmet Doğan’dan müftü olmayacağını anlayınca Gencev’e mi yöneldi? diye bir sürü soru aklımı karıştırmaya başladı. Tabiî, bunların kesin cevabını ben verebilecek durumda değilim. Aslında Gencev’in Şumnu hayatını bilen “dostlarının” sözlerine bakılacak olursa, kazın ayağı hiç de öyle söylediği gibi değil. Ama yine de işin aslına vâkıf değilim.
İşin en ilginci, Gencev’i dinlerken sergilediği tavır. O arada hemen aklım Türk şiirinin önde gelen isimlerinden Koca Ragıp Paşa’nın bir mısrasına takıldı. Paşa diyor ki:
Meyân-ı güft u gûda bed-meniş îhâm eder kubhun
Şecâat arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler
(Bugünün Türklerinin anlamakta zorlandığı mısraları daha anlaşılır bir dille veriyorum ki, bazen normal metinleri tercüme ederken dahî zorlanan SKAT’taki ‘dostlar’ tercümede zorlanmasın…Kötü huylu kimseler, dedi kodu yaparken kendi çirkinlik ve kötülüklerini hatırlatırlar. Kıpti, ne kadar cesur olduğumu göstereyim derken kendi hırsızlığını söyler.)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bakisini bile yumusatmisti Gencev, belki son bir hafta yeni rakisini icmemis ki, kan comlegi gibi kirmizi gozleri biraz acilmisti. O mulayim edana kimse inanmiyor Mayor Nedyu,bizim anamiz alatilirkan,senin ailen Sofya gobeginde cirit atiyordu, vakif malalri yiyordu, Araplarda muslumanlara verilen paralari cebine dolduruyordu...hadi bozdurmayin bayramlik agzimizi. Yaz Vedat bildigini, skat da burdan ogrensin, yazislin cizilsin de bulgarlar da kac paralik oldugunu ogrensiner

Yorum Gönder

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve AJANS BG'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.