Şumnu Tombul Cami’de kılınan Kurban Bayramı namazının fotoğrafları önümde ve baktıkça içim burkuluyor. Böyle ibadet anlarının fotoğraflarını medyada sıklıkla görürüz, ve müminlerin, ibadet edenlerin yüzlerindeki huşu ve mutluluk ışığından etkilenmeden edemeyiz. Tombul Cami ise adeta karanlığa bürünmüştü o resimlerde. Kalabalığın toplandığı caminin iç kısımlarındaki metal iskele çubukları restorasyon ve tamir işlerinin sürdüğünün bir kanıtı. Yüzlerce insanımız bu demirlerin arasına adeta sığınmış gibiydi ve büyük bir saygı ve hürmetle Cenab-ı Allah’a secde ediyordu, ancak gözlerdeki soğukluk ve yüzdeki gerginlik ifadeleri de gizlenemiyordu… Belli oluyordu ki, çilekeş insanımız böylesi kutsal bir gününde bile gönlünce sevinemiyordu…
Aynı şehrimizde, geçenlerde“Etnik Grupların Şumnu Gelişimine Etkileri ” başlığı altında bilimsel, uygulamalı bir konferans düzenlendi. Aldığımız duyumlara göre, böylesi bir toplantıda bile, faşizan ve ırkçı düşüncelere sahip kişiler yine boy göstermekten çekinmemişler. Sevgili Nurten Remzi kardeşimizin sunumu sırasında Kina Vaçkova ismindeki vatandaş histerik bir ses tonuyla arkadaşımızın sözlerini kesmek cüretini göstermiş. Olayın asıl üzücü yanı ise bu şuursuzun bir üniversite görevlisi olması. Bu çirkin çıkışın sahibinin, yetkili makamlarca hala görevde bulundurulması epey düşündürücü, zira söz konusu olan çocuklarımızın eğitimidir. Her sürünün bir–iki kara koyunu vardır, olacaktır mı demeliyiz acaba… Ama ya buna ne demeli? Aynı üniversitede görevli olan Dr. Stoyan Tanev adındaki zat ise gelmiş geçmiş “en büyük, en yüce” Bulgar Tarih kitabını açıklamış oluyor. Saçmalığın daniskasına bakar mısınız, ki vaktiyle Kırcaali Belediye koridorlarında omuzlarını alabildiğine kabartarak ve diklenmiş bir horoz edasıyla gezinen cahil, ama rejime çok sadık bir korkuluk vardı ya, işte sözünü ettiğimiz kitabın yazarı ondan başkası değilmiş?! Bu kitabı güya o yumurtlayıvermiş.
O dönemlerde her şey mümkündü, yumurtlamak da. Peki, şimdi bu ibiği kesik, kanatları hırpani horozcuk nerelerde, acaba? Hangi delikte saklanıyor dersiniz?
Vahim olan böyle sahtekarların parlatılıp parlatılıp Bulgaristan gibi sözde demokratik bir devletin ulusal stratejilerinin belirlenmesinde “esamelerinin okunuyor” olması. Bulgaristan’ın genel durumunu göz önünde bulundurursak ve bu cehennem felaketini vatanımızın başına ören muhanetler söz sahibi oldukça, ufukta bir çıkış yolu görülemez…
Gerçek olan şudur ki, bu tip günahkar insanlar, günün birinde ekmeksiz kalsalar, yanlış yoldan geri dönmelerine dek ve bir özrü borç bilene kadar (umarım ki) bir dilim ekmek uzatanları olmaz, olmayacaktır…
Milli kahramanımız Nuri Adalı’nın başından geçen birçok ibretlik olaydan bir tanesini anımsatayım. Nuri Turgut Ağabey’i Bulgar polisine ihbar eden hemşerilerimizden biri Türkiye Cumhuriyeti- Filibe Başkonsolosluğu’na göçmen vizesı için müracaatta bulunur. Görüştüğü yetkili, konuya hakim olduğundan, köylüyü şu sözlerle gönderir köyüne: ”Sen şimdi git ve Nuri Adalı’dan özür dile; kendisi senin göç etmeni onaylıyorsa, biz de senin dilekçeni problemsiz onaylarız.” Merhum mücahidimiz, ihbarcıyı af ederek bir kez daha erdemliğini ve büyüklüğünü ispatlamıştı…
Faşizm ve birçoğumuzun çok iyi bildiği sosyalizm diktatörlükleri insanlıktan nasibini almayan zümrelerin rejimleriydi. Bugün tanık olduğumuz ayrımcılık, milliyetçilik ve ırkçılık ise bunların acı miraslarıdır. Erdem ve dürüstlük gibi kavramları rejim sözcüğü ile yakın yakına koyunca bir önceki yazımda ismini zikrettiğim Selanik’in Atatürk dostu ve yeni belediye başkanı Butaris’i anmadan geçmek istemiyorum. Velhasıl, bir insanın etnik kökeni önemli değil, yeter ki o kişi yüreğinde ve dünya görüşünde hümanizm duygularına yer açmış olsun; dünyamızın gerçeklerini doğru bir şekilde kavrayabilsin.
Butaris şöyle diyor: ”Tarihi doğru okumalıyız. Selanik’te “Elefteria” (Hürriyet) meydanına bu ismi veren Atatürk’tür. Buraya Türklerin devrimini simgeleyen bir anıt dikeceğim. Nasıl ki biz İstanbul’a gidip Ayasofya’da dua ediyorsak, Türkler de dedelerinin yaşadığı topraklara gelip dua edebilmelidirler. Tarihi gerçekleri yok sayamayız. Bu insanlar burada yaşadı. Selanik’te Ermeni kilisesi var, Musevi sinagogu var, niçin cami olmasın? Şehirdeki Müslümanları çağırıp, işte size arsa, buyurun caminizi inşa edin diyeceğim…”.
Doğru söze ve iyi kalpli insana ne denebilir ki! İyi ki böyleleri de var!
Özlediğim demokrasi demeci böyle bir demeçtir, özlediğim ve açlığını çektiğim plüralizm de buna çok yakın duruyor. Memleketim Bulgaristan ise benim gönlümdeki özgürlüklerin çok uzağında, ancak umut gereksinimi de onun en az olduğu yerde en ÇOK değil midir…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve AJANS BG'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.
2 yorum:
Efendim,
2008 yılının haziran ayında 38 yıl sonra koşarak gidip ziyaret ettiğim ilk köyümüzün camisi, ikincisi de Tombul cami oldu.
Ne yazık ki her ikisinin de sorunları bitmediği gibi artaeak büyümüş. Yıllardır o demir iskeleyi tutmalarının sebebi ibadeti engellemekmidir diye düşünüyorum. Öte yandan koskoca Türk köyünde camide namaz vakitlerinde 3-4 kişilik cemaatla namaz kılınmakta.
Biz kendi değerlerimize, tarihimize sahip çıkamıyoruz, BG bürokratik engeller de cabası. Türk hükümetinin de bu konuda yaptığı pek bir şey yok. Onlar şimdilerde kürt kardeşleri ile daha ilgili.
Söylenecek çok şey varken, susmak mı gerekir..
Saygılar.
2010 yılın adamı türkiye cumhuriyeti recep tayyip erdoğan bulgaristan türkiye arası vize sorunu kaltırılsın serbest giriş yapılsın olşsun türkiye cumhuriyeti devlet büyüklerimiz ze inanmak güvenmek gerek ahmet doğan ile görüşmesi ni temenni dilerim bulgar hükümetine razı edeceklerini gönül yürekden eminim
Yorum Gönder