Bulgaristan’da yaşayan Türkler, toplam nüfusun yaklaşık %9, 4’ünü oluşturmaktadır. Ancak hak ve özgürlükler alanında verdikleri mücadele, tarihin hiçbir döneminde bitmemiştir. Talep ettikleri en temel vatandaşlık hakları dahi olsa, bu durum, ülkenin geleceğinde söz sahibi olmaları anlamına geldiğinden bazıları için ciddi bir rahatsızlık kaynağıdır.
Oysa Bulgaristan Türkleri de en az Bulgarlar kadar o toprakların insanıdır; orada doğup büyümüşler, asırlardır o topraklarda herkesle birlikte çalışıp bir medeniyet inşa etmişlerdir. Hiçbir zaman ayrılıkçı talepleri olmamış; çatışmadan uzak durmuş; hatta 1984-89 yılları arasında yaşanan etnik temizlik karşısında dahi pasif direniş göstermiş ve 1989 göçünün ardından Türkiye’ye gelen yaklaşık 360.000 kişiden yaklaşık 130.000’i anlaşma sağlanıp sınırlar açıldığında Bulgaristan’a geri dönmüştür. 1990’lar boyunca Balkanlarda yaşanan savaşlar esnasında, Bulgaristan, birlikte yaşama kültürünün en güzel örneği olarak gösterilmiş; Türkiye ile kısa zamanda geliştirdiği ikili ilişkiler, bölgede çatışan taraflara model olmuştur. Bugün Bulgaristan’da yaşayan 800.000 civarındaki Türk azınlık, ülkedeki en çalışkan ve disiplinli toplumsal tabakayı oluşturmaktadır. Zira Bulgaristan’dan göç eden Türkler, Türkiye’de de bu özellikleri ile takdir görmektedir. Dolayısıyla Bulgaristan’daki Türkler, Bulgaristan siyasi, ekonomik ve sosyal yapısının ayrılmaz parçalarından biridir.
Toplumsal farklılıkları bir çatışma unsuru olarak tetiklemek yerine birlikte yaşama kültürünü güçlendirmeye çalışmak, ülkenin geleceği açısından çok daha faydalı bir yaklaşım olacaktır. Ayrıca iki ülke arasındaki ilişkilerin zedelenmesinin de önüne geçilecek ve karşılıklı samimiyet ve güven ortamının oluşturulması ile işbirliği zemini oluşturabilecektir. Bulgaristan, konjonktürel çıkarlar uğruna, bölgesinde her geçen gün daha aktif ve saygın bir yer edinen; dünya siyasasında kendi ürettiği politikalarla yer alan Türkiye ile işbirliği imkanını kaçırmamalıdır.
Diğer taraftan AB üyesi bir Bulgaristan’da “inanç özgürlüğü” gibi çok temel bir meselenin tartışma konusu yapılması son derece vahimdir.. Azınlık haklarına saygı Kopenhag kriterlerinde açık ve net bir şekilde yer almakta; tam üyeliğin vazgeçilmez şartlarından biri olarak sunulmaktadır. Birlik konuyla ilgili birçok antlaşmaya imza atmış ve evrensel değer ve normların savunucusu olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. Dolayısıyla, azınlık haklarına saygı sadece bir üyelik kriteri değil, “Avrupalı” olmanın en temel şartlarından biridir. Bu açıdan bakıldığında, 2007’de AB üyesi olmuş olan Bulgaristan’da halen “temel” bazı sıkıntılar devam etmektedir.
Bunun AB açısından da olumsuz sonuçları söz konusudur. Bir taraftan evrensel değerlerin savunusu olduğunu söylerken, diğer taraftan kendi içindeki ülkeler, halen, Birlik’in temel değerlerini özümseyememiştir. Daha da önemlisi Birlik bunun karşısında somut bir önlem geliştirememektedir. İbadet özgürlüğüne saldırı, vatandaşların oy kullanma haklarının kısıtlanması gibi girişimlerin Avrupalı bir yaklaşım olarak değerlendirilmesi mümkün
değildir..
Oysa Bulgaristan Türkleri de en az Bulgarlar kadar o toprakların insanıdır; orada doğup büyümüşler, asırlardır o topraklarda herkesle birlikte çalışıp bir medeniyet inşa etmişlerdir. Hiçbir zaman ayrılıkçı talepleri olmamış; çatışmadan uzak durmuş; hatta 1984-89 yılları arasında yaşanan etnik temizlik karşısında dahi pasif direniş göstermiş ve 1989 göçünün ardından Türkiye’ye gelen yaklaşık 360.000 kişiden yaklaşık 130.000’i anlaşma sağlanıp sınırlar açıldığında Bulgaristan’a geri dönmüştür. 1990’lar boyunca Balkanlarda yaşanan savaşlar esnasında, Bulgaristan, birlikte yaşama kültürünün en güzel örneği olarak gösterilmiş; Türkiye ile kısa zamanda geliştirdiği ikili ilişkiler, bölgede çatışan taraflara model olmuştur. Bugün Bulgaristan’da yaşayan 800.000 civarındaki Türk azınlık, ülkedeki en çalışkan ve disiplinli toplumsal tabakayı oluşturmaktadır. Zira Bulgaristan’dan göç eden Türkler, Türkiye’de de bu özellikleri ile takdir görmektedir. Dolayısıyla Bulgaristan’daki Türkler, Bulgaristan siyasi, ekonomik ve sosyal yapısının ayrılmaz parçalarından biridir.
Toplumsal farklılıkları bir çatışma unsuru olarak tetiklemek yerine birlikte yaşama kültürünü güçlendirmeye çalışmak, ülkenin geleceği açısından çok daha faydalı bir yaklaşım olacaktır. Ayrıca iki ülke arasındaki ilişkilerin zedelenmesinin de önüne geçilecek ve karşılıklı samimiyet ve güven ortamının oluşturulması ile işbirliği zemini oluşturabilecektir. Bulgaristan, konjonktürel çıkarlar uğruna, bölgesinde her geçen gün daha aktif ve saygın bir yer edinen; dünya siyasasında kendi ürettiği politikalarla yer alan Türkiye ile işbirliği imkanını kaçırmamalıdır.
Diğer taraftan AB üyesi bir Bulgaristan’da “inanç özgürlüğü” gibi çok temel bir meselenin tartışma konusu yapılması son derece vahimdir.. Azınlık haklarına saygı Kopenhag kriterlerinde açık ve net bir şekilde yer almakta; tam üyeliğin vazgeçilmez şartlarından biri olarak sunulmaktadır. Birlik konuyla ilgili birçok antlaşmaya imza atmış ve evrensel değer ve normların savunucusu olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. Dolayısıyla, azınlık haklarına saygı sadece bir üyelik kriteri değil, “Avrupalı” olmanın en temel şartlarından biridir. Bu açıdan bakıldığında, 2007’de AB üyesi olmuş olan Bulgaristan’da halen “temel” bazı sıkıntılar devam etmektedir.
Bunun AB açısından da olumsuz sonuçları söz konusudur. Bir taraftan evrensel değerlerin savunusu olduğunu söylerken, diğer taraftan kendi içindeki ülkeler, halen, Birlik’in temel değerlerini özümseyememiştir. Daha da önemlisi Birlik bunun karşısında somut bir önlem geliştirememektedir. İbadet özgürlüğüne saldırı, vatandaşların oy kullanma haklarının kısıtlanması gibi girişimlerin Avrupalı bir yaklaşım olarak değerlendirilmesi mümkün
değildir..
2 yorum:
güzel makale
dogru siderov gbiler oldukca daha
Yorum Gönder