Bulgaristan’da çifte seçim heyecanı yaşanıyor. 23 Ekim tarihinde yapılacak olan yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri ülkedeki siyasi gündemin ana merkezini oluşturuyor. Türkiye ve ülkedeki Türkler açısından da büyük önem taşıyan seçimler ile ortaya çıkacak sonuç yeni bir dönemin başlangıcını teşkil edeceğe benziyor.
2011 yılı Bulgaristan’daki Türk siyasi hareketi açısından sıra dışı gelişmelere sahne oldu. Parti içerisindeki görüş ayrılıkları/rant kavgaları, Kasım Dal gibi önemli bir kurmayın ihracına / istifasına neden olmuştu. 20 yıllık bir ortaklığın ve dava (!) arkadaşlığının ardından meydana gelen ayrılık ve partiden ufak çaplı kopmaların yaşanması, Bulgaristan’daki Türkler açısından alternatif siyasi oluşumların olabileceğini gündeme getirmişti. Bu süreçte, Parti’nin mevcut kanadı, büyümesi kuvvetle muhtemel olan bir krizi iyi idare etmiş ve Doğan’ın sallanan tahtı, Mayıs ayında Türkiye’deki göçmen derneklerinin Mestanlı’da Doğan’la buluşmasının ardından destek mesajlarının gelmesi ve Sofya’da ATAKA’nın Banyabaşı Camii’ne saldırmasıyla birlikte sağlamlaşmıştı. Hatta 19 Mayıs’ta Cebel yapılan törende HÖH’e eleştirel göndermede bulunan milletvekili Korman İsmailov ve bazı Dal yandaşlarına halk tarafından (ve partililer) tepki gösterilmişti ve ufak çaplı bir gerilim bile yaşanmıştı.
Bu olayın ardından Kasım Dal cephesi teşkilatlanma çalışmalarına yoğunlaşırken; alternatif bir parti kurmayacaklarını ve mücadelelerini HÖH’ü içsel olarak değiştirmeleri üzerine kurduklarını ilan etmişlerdi. Dal hareketi Mayıs sonrası süreçte belli bir süre sessizliğe bürünürken; el altından faaliyetlerine de devam etti. Bulgaristan’da çeşitli illerde toplantılar yapılırken; Türkiye’de iktidar partisi nezdinde girişimlerde bulunuldu ve sık sık Bursa’ya gelinip BAL-GÖÇ ile temas yolları arandı. AKP cephesi Dal Hareketi’ne kısmen göz kırpsa da; Bursa’da istenilen ivme yakalanamadı. Zira Bursa, HÖH’le daha yakın ilişkiler içerisindedir. İstanbul’da ise farklı bir göçmen derneği olan BULTÜRK başından beri Kasım Dal hareketine sıcak bakmış ve desteklemişti.
Muhalif kesimin bu hamlelerine karşın; HÖH de Ankara’yla ilişkilerini kuvvetlendirmeye yönelmiş ve yıllardır ihmal ettikleri Türkiye’deki soydaş derneklerinin kapılarını aşındırır hale gelmişlerdir. Bu durum, uzun yıllardır sadece seçimden seçime çalışan Türk siyasi yetkilileri daha çalışkan hale getirmiş; siyasi kabiliyetlerini geliştirmiştir. Bu kapsamda, Bulgaristan’daki Türk siyasi hareketi kısmen de olsa kazanmıştır.
Bu tek taraflı kazanç, aslında derin bir riski de beraberinde getirmiştir: Makedonya’daki Türklerde görülen bölünme hastalığı. Bulgaristan’daki son 20 yıllık Türk siyasi hareketine bakıldığında, zaman zaman alternatif siyasi oluşumların türediği görülmekle birlikte, ana yörünge HÖH ekseninde şekillenmiştir. Ama bu sefer, mevcut durum diğerlerine pek benzemiyor.
Bulgaristan’da seçimlere yaklaşırken; sadece ülke genelinde siyasi atmosfer kızışmamış, aynı zamanda Türklerin cephesi de hareketlenmiştir. Zira siyasi seçimler salt cumhurbaşkanlığı ekseninde değil; aynı zamanda yerel ölçekte de gerçekleşecek. Bu kapsamda, cumhurbaşkanlığı seçimleri daha makro bir görüntü arz etmekle birlikte; yereldeki çekişme ise, Türk azınlık için daha çetin geçeceğe benziyor.
Dal Hareketi, sessizliğin ardından her iki seçimde de iddialı olduğu intibasını yaratırcasına çalışmalara başlamış ve Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlere özel önem vermiştir. Ancak burada bir tezatlık vardı. Zira Kasım Dal, seçim sürecinde ENP (Halk Birlik Partisi) adında bir Bulgar partisiyle işbirliğine gitmiştir. İşte bu durum imaj ve gerçek arasındaki farkı da kısmen ortaya çıkarmıştır. HÖH’ü Türk azınlık haklarını savunmamakla suçlayan Dal, Bulgarlarla işbirliğine gidiyordu. Hatta ülke genelinde Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlerdeki Türk adaylar da yine Kasım Dal’ın girişimleriyle bu parti altında aday olarak HÖH’ün karşısına çıkarılmıştır. Kırcaali bu noktada Türklerin en yoğun olarak yaşadığı şehir olarak, ikili rekabet ile aday profil ve menşelerini yansıtması açısından önemli bir numunedir. Bununla birlikte Kasım Dal, seçimlerde HÖH’ten yeniden aday gösterilmeyen diğer Türk adayları Hareketi’ne dâhil etmiş durumda. Kırcaali’ye bağlı Kızılağaç (Kirkovo) kasabasında HÖH’lü Belediye Başkanı’nın yeniden aday gösterilmeyerek Kasım Dal ile ortak hareket etmesi bu kapsamda örnek olarak gösterilebilir. Bu noktada, Dal Hareketi’nin HÖH’e alternatif bir olarak görüldüğü söylenebilir. Ancak, Avrupa’da yaygın olan bir söyleyişle bazen şeklin içerikten daha olduğu düşünülürse; Dal’ın Bulgar bir siyasi partiyle yerelde ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde işbirliği kendisine zarar vermiştir.
HÖH ise, her zamanki kendine özgü çizgide seçim hazırlıklarına devam etmektedir. Yerel seçimlerde adaylar, titizlikle belirlenirken; bazı bölgelerde ise eski yerel yöneticilerin üzeri çizilmiştir. Kırcaali’deki Kızılağaç ve Mestanlı Belediyeleri buna en iyi iki örnektir. HÖH’ün partisel anlamda yerel seçimler için efektif bir çalışma sergilediği söylenebilir. Zira bu seçimde, aday gösterdiği her Türk’ün karşısında, yine bir Türk aday çıkma ihtimali kendisini göstermiştir. Bu noktada partinin önemli bir sınav vermekte olduğu görülmektedir. Ayrıca, geçtiğimiz günlerde HÖH Genel Başkanı Ahmed Doğan tarafından AB Komisyonu Adaletten Sorumlu Üyesi Viviane Reding’e ülkede binlerce seçmenin kaydının silindiğine yönelik mektup kaleme alınması ve iktidarı Brüksel nezdinde Romanlarla ilgili gerilimden sonra bir kez daha güç duruma düşürmesi bir tarafa, bu olay HÖH’ün sadece kendi cephesinde değil; ülke çapında makro bir imtihanla boğuştuğunu göstermektedir.
HÖH bu seçimlerde de Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde dahi milliyetçi söylemleri kullanmazken; Türklere aşırı milliyetçi grup ATAKA ve iktidar partisi GERB’in Türk azınlığa karşı olumsuz yaklaşımları öcü olarak gösteriliyor. Diğer bir deyişle, GERB ve ATAKA karşıtlığı HÖH’ün seçimlerde oy kazanmasını teşvik edici bir misyon üstleniyor. Dolayısıyla, parti içsel dinamiklerden çok, dışsal dinamiklerle bir seçim kampanyası yürütüyor. İçsel dinamiklerde ise, HÖH’ün etkin olduğu platformlarda kazanım olmasa da; kaybın da olmadığı argümanı ileri sürülmektedir. Öte yandan, Kırcaali merkezi gibi bazı yerlerde yapılan yatırımlarla beraber yerel kalkınmanın sağlandığına ve makro projelerin gerçekleştirildiğine yönelik söylemlerin de kullanıldığı görülüyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise bu makalenin kaleme alındığı an itibariyle, HÖH henüz adayını açıklamamıştır. Burada farklı hususların etken olduğu gözlemlenmektedir. Birincisi, Bulgaristan Türk azınlık mensubu olan Sali Şaban Bulgaristan tarihinde bir ilk olarak Bulgaristan Cumhurbaşkanlığına talip olmuştur. Dolayısıyla, kendisinin bünyesinden olmayan bir Türk’ün, Bulgaristan’ın en tepe noktasına aday olması ve kısmen de olsa kendisine bir kamuoyu yaratması HÖH’ü dizginlemiştir. İkincisi, HÖH Sosyalistlerle işbirliği haline giderek, GERB’in adayının seçilmesini engelleme planı güderken; Sali Şaban’ın adaylığı HÖH’ü cumhurbaşkanlığı adayını açıklamaktan alıkoymuştur. Üçüncüsü, Türk azınlığın oylarının bölünme riskinin ortaya çıkmasını engellemek…
Seçim kampanyaları başlarken, genel beklenti HÖH’ün eski ortağı ve hâlihazırdaki yakın dostu BSP ile işbirliğine giderek, ılımlı bir Bulgar üzerinde anlaşmak ve işbirliğiyle onu Pırvanov’un yerine taşımaktı. Böylece GERB’in adayının seçilmesini engellemek isteniyordu. Ancak, Sali Şaban’ın adaylığı ve Bulgaristan Türklerinden ve Türkiye’deki göçmenlerden bulduğu destek, HÖH’ü kararsızlığa itmiş ve ‘bekle-gör’ politikasına sevk etmiştir. Muhtemelen HÖH’ün hesabı, adayı açıklamak için 2. tur seçimleri beklemek şeklinde olacaktır. 2. tur seçimlerde ise BSP ile işbirliği yaparak kazanan tarafta yer alma görüşü ağır basmaktadır. İlk turda Müslüman bir Türk adayı desteklemek azınlık nezdinde HÖH’e prestij kaybettireceğinden, doğrudan Hıristiyan bir Bulgar adayı desteklemekten kaçınmaktadır. HÖH’ün kendi bünyesinden Müslüman bir Türk’ü aday gösterme vizyonundan ise, oldukça uzak olduğu görülmektedir. HÖH, Müslüman bir Türk’ü Bulgar devletinin tepesine yakıştır(a)madığı gibi, ortaya çıkan adayları da kurumsal anlamda desteklememektedir. Demografik dengeler açısından Sali Şaban’ın seçilemeyeceği göz önünde bulundurulduğunda, bu durum HÖH’ün 2. turda cumhurbaşkanlığı seçiminde elini rahatlatacağa benziyor. Elbette ilgili senaryo, ilk turda cumhurbaşkanlığı seçiminin bitmemesi esasına dayanıyor.
2. turda olası bir BSP ile HÖH işbirliğiyle cumhurbaşkanı olması muhtemel kişi, HÖH’ün kilit bir parti olmasından hareketle, HÖH sayesinde seçimi kazanmış olacak. Böylece daha önce desteklenen Pırvanov örneğinde olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığı makamında kilit görevlere bir Türk’ün gelmesi sağlanmış olacak. Genel olarak, HÖH cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türk adayı karşısına almadan, 2. turu beklerken; 2. turda da ittifakla istediğini almak niyetindedir.
Sali Şaban’ın Türk aday olarak ortaya çıkması ve gelen olumlu tepkiler HÖH’ün planlarını bozmuştur. Bu noktada, Sali Şaban’ı en çok İstanbul’daki göçmen derneği BULTÜRK oldu. Hatta Şaban kamuoyuna BULTÜRK’ün adayı olarak lanse edilmiştir. BULTÜRK Sali Şaban’ı desteklerken; Türkiye’de Bulgaristan göçmenleri denince ilk akla gelen dernek olan BAL-GÖÇ ise HÖH paralelinde hareket etmektedir. BAL-GÖÇ yönetimi Dal hareketine soğuk bakarken; doğrudan doğruya Sali Şaban’a da bir destek beyanında bulunmamıştır. Bu noktada, HÖH’ün Kasım Dal ve Sali Şaban’ın Türk azınlığı bölmek üzere GERB’le birlikte hareket ettikleri mantığına yakın durmaktadır, denilebilir. Ancak, yerel seçimlerde Türkiye’de yaşayan Bulgaristan vatandaşlarının oy kullanmasını engellemeye yönelik çıkarılan kanuna rağmen; en azından cumhurbaşkanlığı seçimlerinde etkin olmak için Türkiye’de seçim sandıklarının açılmasına yönelik göçmen dernekleri efektif bir çaba göstermiştir. Bununla birlikte, yine de istenilen sayısal sonuçlara ulaşılamadığı görülüyor. Bulgaristan’da gerçekleşecek olan seçimlerde göçmen oyların etkisinin bu sefer az olacağı düşünülmektedir.
Peki, Ankara Yönetimi Bulgaristan seçimlerinin neresindedir? Doğal görüntü itibariyle; Ankara yönetimi BM mevzuatından kaynaklanan yükümlülüklerle sürecin hiçbir yanında görünmemektedir. Ne var ki; Ankara yönetimin seçim tablosunda Türk azınlık açısından güçlü çıkanın yanında yer alacağı düşünülmektedir. Doğan-Dal rekabetinde kenarda duran Ankara, kartını kazanandan yana oynayacaktır. Hâlihazırda üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu ve Bulgaristan Türklerinin partisi olarak algılanan HÖH’ü resmi olarak muhatap aldığı ise açıktır. Ancak, AKP hükümetinin Kasım Dal ile ayrı bir muhabbetinin olduğu da bilinegelmektedir.
Çizilen tablo ekseninde, Bulgaristan Türkleri, çeşitli kurumlarıyla farklı bir seçim süreci yaşayacağa benzemektedir. Kanaatimizce, Türk azınlık için, temel seçim mantığı Batı Trakya Türklerinde olduğu gibi, “Türk’ün oyu Türk’e” şeklinde olmalıdır. Bulgaristan Türklerinden bir adayın Cumhurbaşkanlığı makamına talip olması, Türk azınlık da dâhil olmak üzere ülkedeki bütün gruplara yönelik derin bir psikolojik harekâttır. Çünkü bu durum 133 yıl sonra bir ilki teşkil etmektedir. Aynı şekilde 500 yıllık Bulgaristan’ı yönetme referansıyla bu koltuğa Türklerin de Bulgaristan’ın bir parçası olarak cumhurbaşkanı olabilme liyakatini bilinçaltına yerleştirme hamlesidir. Aday üzerinde çeşitli spekülasyonlar yapılsa da; temel arzu bölünmeden HÖH’ün Türk azınlık mensuplarının üzerinde mutabakata varacağı bir adayı göstermesiydi. Ancak, bu gerçekleşmemiştir. Hâlbuki kilit bir parti olarak, diğer etnik grupları ve hatta Bulgarları da kapsayan mantığıyla HÖH’ün Müslüman bir Türk’ü aday göstermesi gerekirdi. Yine aynı şekilde, peşinden koşulan ve Bulgar adayı destekleme kaynağı haline getirilen cumhurbaşkanlığı yardımcılığı da yine Türkler için sahip oldukları bu stratejik konum dolaysısıyla teamül kuralı olarak Türklere tahsis edilmeliydi.
Yerelde ise, Türk azınlık mensupları dikkatli hareket durumundadır. Zira Dal Hareketi faktörüyle, Türk azınlık arasında tamamen olmasa da; belli bir ölçekte rekabet yaşanacaktır. Bu noktada, kritik olan bölgelerde, Türklerin birbirlerinin güçlü pozisyonunu kırarak seçimleri Bulgarlara kaptırma riski bulunmaktadır. Böylesi bir senaryoda kaybedenin sadece ve sadece Türklerin olacağı unutulmamalı; kritik yerlerdeki rekabetin en çok GERB’in ve/veya diğer Bulgar partilerin işine yarayacağı aşikârdır.
1 yorum:
bu bölünme yaşanmasaydı şimdi HÖH ünde adayı olurdu.
Yorum Gönder