Komşu komşunun külüne muhtaç…

15 Temmuz 2013 Pazartesi |

Fikri TÜRKEL 

Vuvuzela sesi duymak için illa dünya futbol şampiyonası gerekmiyor… Bulgaristan'da her akşam üzeri onbinler parlamento önünde toplanıp vuvuzela çalıyor. Düdük, bayrak ile beraber protesto sesleri bunlar…
Bulgaristan'da hükümet kurulalı iki ay olmadı daha… Ama hükümetin daha 10. gününde başlamış bu protestolar. Sabahları da fincanlarını alan protestocular parlamento önünde çay ve kahvelerini yudumluyorlar.
Seviyeli bir protesto gibi görülebilir. Polisle de çatışma yok… Peki, süreç nasıl devam edecek?
Talepler şu: Hükümet istifa etsin, yeni seçim kanunu hazırlansın ve şimdiki muhalefetin iktidar olması için bir kapı aralansın. Seçim sistemi için biçilmiş bir şekil yok ve ekonomik yapı olarak belirlenmiş bir tavsiye de net değil…
Bugünlerde kaç ülkede böyle belirsizlik var? İlginç bir durum…
'Komşu' tabiri en çok Bulgaristan ile Türkiye arasındaki ilişkilere yakışıyor.
Ekonomi, matematiksel bir hesap defteri değil bir yaşayan bir organizmadır. Unsurları da insanlardır. Bulgaristan deyince Türklerden arınmış bir ekonomi var olamaz. Nüfusun neredeyse yüzde 15'i Müslümanlardan yani Türkler, Pomaklar ve Romanlardan oluşuyor. Hatta Türkiye'deki ve AB ülkelerindeki Bulgaristan pasaportu taşıyanlar hesap edilirse yüzde 20'yi de geçer.
Yani söz konusu olan 7 milyon nüfuslu
bir Bulgaristan ekonomisi değildir. Türkiye'nin AB'ye açılan en önemli kapısı
ve geçiş noktasıdır. Binlerce Türk vatandaşının burada yatırımları var. Sınır ticareti ile ihracat kalemleri arasında görülmeyen bazı malları Bulgaristan pazarlarında görmeniz bile mümkündür.
Dünyada her ülke artık yatırımcı peşindedir. Gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, herkes yatırımcıları çekmek için yeni düzenlemeler yapıyor. Bulgaristan da AB'deki en düşük vergi ile ileri teknoloji, lojistik, sağlık, enerji ve turizm yatırımları kovalıyor.
Hükümet yeni teşvik paketi çıkarmak için uğraşıyor. Teşviklerin çıkmasına hükümetin ömrü yeter mi bilinmez ama Türk yatırımcılar gelişmeleri yakından takip ediyor.
Sofya, Yunanca bilgelik sözcüğünden ismini almış bir şehir. Bulgaristan'daki yabancı yatırımların yüzde 60'ı zaten bu şehre geliyor. Teknoloji şirketleri yetişmiş insan kaynağı için burada konumlanmış durumda. Bilişimde yetişmiş yeterince ekibi var.
Lojistik diğer ikinci bir tercih alanı olarak görülüyor. Özellikle Türk şirketleri, pek çok lojistik şirketi kurdular ve kurmaya devam ediyorlar.
Sağlık turizminde, geleneksel olarak termal tesisler var. Ancak yeni hükümet, yabancı turistleri çekmek için sağlık turizmine yönelmeyi arzuluyor. Birkaç tane yeni SPA tesisi de kurulmuş.
Aslında dünyadaki yeni konjonktür şu: İleri teknoloji, sağlık turizmi, katma değerli yatırımlar bir tercih nedenidir. Türkiye de bu alanlarda yabancı sermaye yatırımı bekliyor. Bu rekabet ortamından bize ve komşularımıza ne kadar pay düşecek.
Rekabet o noktaya geldi ki Bulgar yerel yöneticiler bile doğacak yatırım fırsatlarını Antalya'nın önde gelen işadamı derneklerinden DÖSİAD'a doğrudan bildirme kararı bile aldılar.
Bu refleksi Batum'a gidişimde, Erbil'deki görüşmelerde ve Bakü'deki ziyaretimde de gördüm. Herkes yatırımcı bekliyor, her ülke girişimci arıyor ve dünyadaki sermaye hareketlerine her yönetim kapı açıyor.
Bugün Ramazan ayı başladı. Dünyadaki yeni konjonktür bölgesel yani komşularla birlikte hareketi zorunlu kılıyor. Bulgaristan bir örnek ama komşular ekonomik sıkıntıda iken bizim ekonomik sıçrama yapmamız mümkün görünmüyor.
Bölgemize daha fazla ziyaret yapmak her işadamının bir sorumluluğudur. Özellikle Ramazan sürecinde ziyaret için dini bir sebebimiz de var. Hiç olmazsa bayram ziyareti için komşu bir ülke seçelim. Ekonomik katkılarını hep beraber hissedeceğiz…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve AJANS BG'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Мненията на редакцията и на автора/ите могат да не съвпадат.