Yazdıklarımın arkasındayım…

Bir önceki, “BAL- GÖÇ Federasyonu ve BRGK Yöneticileri neyi destekliyor” yazıma hiçbir yerden yalanlama gelmedi…
Ancak “Ismarlama yazı”, “Ak Parti adamısın”, “Kasım Dal ve Enver Hatipoğlu
‘ndan para aldın” gibi “çamur at izi kalsın”atıcılarıyla karşı karşıya kaldım.
Beni şaşırtan bu “çamur at izi kalsın” atıcılarının başını, kurucusu olduğum, Edirne Balkan Türkleri Federasyonu(BTF) Başkanı Zürfettin Hacıoğlu’nun çekmesi…
Zürfettin Hacıoğlu, kendisi hakkında yazdığım yazılarla ilgili tek bir yalanlama veya tepki vermek yerine, eskiden benim yönettiğim derneğin lokalinde domuz etinden köfte satıldığını belirterek güya kendince beni küçük düşürecek… Göçmen derneklerinin çoğunda böyle köftelerinin bulunduğunu bilmeyen var mı? Zürfettin, hemen hemen tüm göçmen lokallerinde olduğu gibi, sadece iki sene açık kalan derneğimizin lokalinde de, aynı derecede haram olan alkollü mastika, üzüm rakısı, “Ayı kanı” şarabının bol bol tüketildiğini her nedense belirtmeye unutmuş.
Daha sonra birileri karşıma çıkıp, kendi kendini tatmin etmesin diye belirteyim:
Eskiden domuz eti de yedim, alkollü içki de içtim, 24 sene öncesi zina da yaptım. Hiç birisi için tövbe etmiş de değilim. Çoktan beri domuz eti yemiyorum, tövbe etmeyi düşündüm, fakat Hıristiyan egemenliği altındaki ülkelere geziye gideceğimi bildiğim için ve oralarda tavuk, kuzu, dana etlerinin aynı ızgarada pişirildiğinden dolayı pasif yiyici olacağımdan dolayı tövbe edemedim. Alkollü içki için de tövbe edemedim, güzel bir ortamda bulunursam dayanamayacağımı biliyorum. Zina için de tövbe edemedim, çünkü güzel bir kadın gördüğümde çaktırmadan ona bakıyorum, yani “göz zinası” yapıyorum. Bir gün inzivaya çekilip, bu günahlarım için tövbe edeceğim. Allah büyüktür! Görüldüğü gibi ben günahkarım, fakat hiçbir zaman münafık veya ikiyüzlü olmadım.
Dini konularda pek bilgim yok. Babam dinine çok bağlı birisiydi ve ben dokuz yaşındayken namaz dualarının her biri için babamdan birer leva alarak öğrendim. Namaz duaları dışında dini konularda pek bilgim yok. Hiçbir yerde beş vakit namaz kıldığımı söylemedim. Bayram namazlarını kaçırmamaya çalışırım, ara sıra da Cuma namazlarına giderim.
Zürfettin, benim yazılarımın “ısmarlama” olduğunu belirtmiş, işte “bu çamur at izi kalsın” taktiğidir. Bir suçlama yapılırken, deliller de ortaya konulmaz mı?
Ben bir konu ve birisi hakkında yazı yazarsam en az bir şahidim vardır bunu doğrulayacak.
Düşündüm taşındım “Zürfettin bana niye çamur atıyor”diye.
Acaba kendisine Türk ismini geri aldırttığım için olabilir mi?...
Yıl 2006, Hak ve Özgürlükler Hareketi Kongresi(HÖH) var. O zamanki HÖH Türkiye temsilcisi Enver Hatipoğlu, her derneğe iki delege ve iki de misafir seçerek kongreye katılabileceklerini ve Hıristiyan- Slav ismi taşıyanların misafir olup, delege olamayacaklarını söylüyor. Bizim yeni federasyon başkanı buna isyan ediyor. Buna bir anlam veremiyorum.
Kongreden bir gün önce, otobüsle, Sofya’ya Hak ve Özgürlükler Hareketi Kongresine gidiyoruz…
Kapıkule sınır kapısını geçtikten sonra, mühürlenen pasaportları birisi toplu olarak almış ve isimleri okuyarak dağıtıyor, “Hasan, Durmuş, Özcan” ve bir ara “Zorko” diye bir Hıristiyan- Slav ismi okunuyor, bir 89 göçmenleri irkiliyoruz, “burada” diye bir ses çıkıyor, o tarafa doğru dönüyorum, gözlerime inanamıyorum.
“Zorko”… Yani Balkan TÜRKLERİ Federasyonu Başkanıyaptığımız Zürfettin pişkin pişkin sırıtıyor. Hemen Pasaportu alıyorum elime, gerçekten “Zorko bilmem kimov” yazıyor. Sinirlerim tepeme çıkıyor, 1985 olayları aklıma geliyor, “Yazıklar olsun sana!” diyorum. Yanımdaki koltukta Özcan Pehlivanoğlu oturuyor, konuyu anlayamamış, izah ediyorum. Bu olaydan o kadar sarsıldım ki, ondan sonra benim psikolojim allak bullak oldu. Demek adam, kongreye delege olarak değil de misafir olarak katılıyormuş ve daha önce ondan isyan ediyormuş.
Daha sonra bu konuyu Federasyon Yönetim Kurulu toplantısında da gündeme getirdim ve savunması da sadece şöyle oldu:
“ Çocuklarımın hepsi Türk isimleriyle de benimkisi işte…”
Benim tepkimden sonra hemen gidip ismini değiştirmişve şimdi öğreniyorum ki, yurtdışı seyahatlerinde yanındakilere pasaporttaki geri aldığı ismini, çaktırmadan göstermeye çalışıyormuş.
Mahalle baskısı işe yaramış… Fakat sinsi bir düşman edinmişiz…
Yukarıdaki konuya hiç değinmezdim Zürfettin hala ikiyüzlülük yapmaya devam etmese…
Aslında eskiden toplantılarda göze çarpan üç protein gürbüzü vardı; ben, Ahmet Hüseyin ve Zürfettin Hacıoğlu. Ben birkaç senedir yiyemediğim için protein gürbüzlüğünü ve sosyal faaliyetleri bıraktım. Şimdi toplantılarda sadece iki protein gürbüzlü boy gösteriyor; birisi Ahmet Hüseyin, diğeri de Zürfettin…
Bana çamur atmasa da, Ahmet Hüseyin de bana cephe alanlardan birisi…
Yıllar önce, o zamanki HÖH Türkiye temsilcisi Enver Hatipoğlu ile bir anlaşmazlıkları var. Ahmet Hüseyin, rapor yazmış Ahmet Doğan’a“HÖH Türkiye temsilciliğinde yolsuzluklar oluyor, birkaç yüz milyar para kayıp, temsilcilikte sadece Enver Hatipoğlu’nun akrabaları çalışıyor…” diye ve biz dernek başkanlarına da el altından bu raporu gösteriyor. Ahmet Hüseyin ile Enver Hatipoğlu’nun araları çok açık. Rastlantıya bak ki benim de aynı zamanda “Muallim yoldaşlar” diye bir makalem yayınlanıyor Frekans gazetesinde ve Ahmet Hüseyin’de eski öğretmen olduğu için, bu yazıyı bana Enver Hatipoğlu yazdırdığınıdüşünerek alınıyor ve bir telefon konuşmamızda bana söylüyor. Yani aralarındaki sürtüşmede benim taraf olduğumu zannediyor. Ancak bu olaydan önce Ahmet Hüseyin’in eski öğretmen olduğunu dahi bilmiyordum.
Atılan çamurlarda belirtildiği gibi, gerek Kasım Dal, gerek Enver Hatipoğlu ile hiçbir çıkar ilişkilerim olmadı.
Kimileri ise Ak Parti’nin adamı olduğumu ima ediyor…
Hayatımda Ak Parti ve CHP’ye hiç oy vermedim. 1991-2002 yılları arası hep Ecevit’in DSP’sine, daha sonraki seçimlerde ise, genel politikalarını beğenmesem de, içlerinde bazı değerli milletvekilleri olduğu ve özellikle de baraj altında kalmasınlar diye MHP için oy kullandım.
Bazı icraatlarını takdir etsem de Ak Parti ile hiçbir bağlantım yok ve aynı partinin hiçbir mensubuyla görüşmem olmadı, olsa da çekinmeden söylerim. Ben gizli işlerin adamı hiç olmadım. Anacak çevrede duyulduğu için ve daha sonra yüzüme vurulmasın diye açıklama gereği duyuyorum, iki sene önce ortanca oğlum, SBS sınavlarında 500 puanla Türkiye ve Kırklareli il birincisi olmuştu ve bunu tebrik etmek için adını dahi hatırlamadığım aynıpartinin Kırklareli milletvekillerinden birisi telefondan aramıştı, o kadar.
Maalesef HÖH yandaşları, kendi liderleri gibi herkesi görev adamı zannediyorlar, herkesi bir yerlerden para tırtıkladığınıdüşünüyorlar.
Bu zihniyet bunların içine nasıl işledi acaba?
Ne diyelim…
“Herkes hak ettiği gibi yönetilir!”